Aldous Huxley'in eşi benzeri olmayan bir distopyası. Her yazar gibi o da dönemin şartlarından etkilenmiş ve geleceğe ümitsiz bir tutumla bakmıştır. 1932 yılında yazılan bu kitap o zamanlar Amerika'nın yükselme dönemiydi. Britanya iç sıkıntılar içinde yaşarken Huxleye göre Amerika ütopyaya yakın olma sürecindeydi. Kitaba gelecek olursam günümüze değindiğini belki de geleceğimizin tamamen böyle olabileceği ihtimali söz konusudur. Duyguların, anne ve babaların, bağlılığın olmadığı robotlaşmış bir toplum var. Bu kötü gibi gelebilir kulağa ama aslında bildiğimiz kötü duyguların olmadığı (üzüntü, acı gibi) mükemmel hayatı arzuladığımız bir dünya. Her insan kötü bir şey yaşamak istemez ve bunlardan kaçar aslında. Onların kaçış yoluysa soma denilen bir hap. Çifleşme kavramının tamamen farklı olduğu bu adada kimse bir birine ait değil aslında. Yalnızlıktan korkan ve asla yalnız kalmayan bireyler, din olmadan ve ölüme korkusuzca bakılmasını sağlayan bir sistem. Anne ve babaların utanç sayıldığı bir düzen. Makineleşmiş bir üreme düzeneği var. Belki bazı yönleriyle tamamen kötülenmeyecek bir distopya. Bu kitapta yer alan vahşi ise onlardan tamamen farklı ve başkaldırı yapan bir insan. Edebiyat, sanat, bilim ve felsefe gibi güzellikleri hiçe sayıp insan hazzına odaklanmış düzenli bir toplum var karşımızda. İlk başlarda okuyunca bildiğimiz distopyalardan çok farklı olduğu anlaşılıyor. Bu kitap sadece bir düzeni yansıtmıyor aynı zamanda bir çok mecazi anlamlarla olaylara ve kişilere gönderme yapmaktadır.