Seyyah, yırtıcı bir hayvandan kurtulmak için kendini kurumuş bir kuyuya atar. Tam o anda, kuyunun dibinde onu uyutmak için ağzını açmış bekleyen bir ejderha görür. Yırtıcı hayvan tarafından parçalanmamak için yukarı çıkmaya cesaret edemeyen ama ejderha tarafından yutulmamak için aşağıya da atlayamayan bu zavallı seyyah, kuyunun duvar taşları arasında boy vermiş bir dalı yakalar ve ona sımsıkı tutunur.
Az sonra ellerin uyuşmaya başlar ve kendisini her iki taraftan bekleyen felaketin kucağına düşeceğini anlar; ancak dala hala sımsıkı tutunmaktadır. O sırada birkaç farenin onun tutunduğu dalın çevresinde dolaşmakta kemirmekte olduğunu görür. Dal kopacak ve oda canavarın ağzının ortasına düşecektir. Seyyah bunu görünce kurtulma ümidinin artık hiç kalmadığını anlar. Çaresizlik içinde çevresine bakarken, dalın yapraklarında bal damlaları görür; dilini uzatır ve bunları yalamaya başlar. İşte, ben de aynen bu seyyahın benzer iyiydim; ölüm ejderhasının kaçınılmaz bir şekilde beni beklediğini, beni parçalamaya hazır olduğunu bildiğim halde, son bir ümitle hayatım dallarına tutuyordum ve bu azaba niye düştüğümü de aklının bir türlü almıyordu. Bana o güne kadar teselli vermiş olan balı yalamayı deniyordum; ancak bal artık tat vermez olmuştu. Ölüm ejderhası ağzını açmış beni yutmak için Beklerken yaşamın kemirgen fareleri de tutunduğum dalı kopartmaya çalışıyorlardı. Bense artık sadece kendilerinden açamayacağım o ejderha ile fareleri görüyor, gözünü onların üzerinden ayıramıyordum. Üstelik bu bir masal değildi gerçeğin ta kendisiydi. Bu aksinin ispatlanamaya cağı ve herkesin algılayabileceği bir gerçektir.