Her kitap arasına belirli bir vakit boşluk bırakırım ki bitirdiğim kitap kafamda demlensin, tadı ortaya çıksın. Fevkalâde bir kitap okuduktan sonra boş kalmamak adına gözüme ilişince okuyayım dedim. Sanırım liseyi bitirdikten sonra -pek huyum değildir aslında- kapağına bakıp içeriği hakkında tahmin yürüterek edinmiştim bu kitabı. Herkesin kitap okuma müsebbibi farklıdır, kimi saatleri geçirmek için, kimi entelektüel bir intiba için, kimi öğrenmek yahut yeni limanlara yanaşmak için okur. Benim okuma amacım ise mutlaka içerisinden bir şeyler öğrenmek. Bu bir sözcük de olabilir bir olgu da. Öğrenmek açlığı bitmeyen bir istek.
Şayet yine lise dönemlerinde olsam bu kitap bana sempatik gelebilirdi fakat üzülerek belirtmek isterim ki alelade bir yazım. Deneme tarzı diyeceğim, belli bir mefkûre yok, anı diyeceğim üstünkörü bahsedilip geçilmiş. Kaldı ki ben deneme tarzı ve melankoli severim fakat üslup olarak bariz bir geriden geliş var. Hatırlayanlar bilir, 0.facebook zamanlarına ait bir his taşıyor eser. Sanki bir an önce şunu yazayım der gibi her şey garip bir şekilde başlıyor ve siz ne olduğunu anlamadan bitiyor. Ne okudum, ne anladım, ne öğrendim, bütün bunlar neydi diye garip bir boşlukta çivili kalıyorsunuz. Üslup argolu, tartışılır. İçinde beğendiğim birkaç cümle oldu. Eskileri yâd etmek güzeldir, her zaman da severim fakat burada biraz zorlama olmuş.