Kitabı bitirmem biraz uzun sürdü, çantamda benimle birlikte biraz gezdi, neyse ki nihayetinde bugün bitti ve bittiği gibi de sizlerle paylaşmak istedim. İlk basımı 95 yılında ve yazarın ilk kitabı; "Puslu Kıtalar Atlası".
İlk defa bir İhsan Oktay yapıtı okudum. Biraz tereddütlü bitirdim tereddütle başladığım gibi. Çünkü bitirdiğimde soran olsa içeriğiyle ilgili bir şey söyleyemeyecektim. Dilleri kilitleyen bir yapıt. Adı gibi biraz puslu. Her kitabın sonunu okuduğumda şaşırmayı seviyorum ve bu kitapta bende öyle bir şaşkınlık bıraktı.
Kendi dünyasını düşleyen bir adam ve düşlediği dünyada oğluna sunduğu bir hayat.. Belkide çok daha ötesinde. Ötesinde olduğunu ise şu cümlelerden anlamak mümkün:
"Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.” Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: “Dünya bir düştür. Evet, dünya… Ah! Evet, dünya bir masaldır."
Uzunca kitaptan bahsetmek ne haddime, bol okumalı zamanlar geçirmenizi diliyorum :)