Hayatın bütün âdiliklerini bilen veya hisseden; fakat hiçbir şeyi mukaddes tanımayan bir gencin hayata atıldığı zaman tutumu ne olacaktır?
On üç yaşındaki çocuk on beşine basınca her türlü otoritenin karşısında ve aleyhinde olur. Çünkü o idrakini geliştirecek, zekasını arttıracak her şeyin dışında fakat çamur ve pislik içinde büyümüştür.
Ve işte büluğ çağındaki terbiyesi:
Gençliğinde babasından ne görmüşse onu yapmaya kalkacaktır. Eve istediği saatte dönecek, babası gibi zavallı anneciğini dövecek, Tanrı'ya, bütün kâinata küfredecek ve sonunda bir ıslahaneye düşecektir.
Orada ona son bir cila daha vurulacaktır.
Ve burjuvalarımız da bu genç vatandaşta "milli duyguların" neden bu kadar zayıf olduğuna şaşacaklar!
"Çünkü Aşk, ne çöl gibi devinimsiz durmaktan, ne rüzgâr gibi dünyayı dolaşmaktan, ne de senin gibi her şeyi uzaktan görmekten ibarettir. Aşk, Evrenin Ruhu'nu değiştiren ve geliştiren güçtür. İlk kez onun içine girdiğim zaman, onun kusursuz olduğunu sandım. Ama daha sonra onun, yaratılmış olan her şeyin yansıması olduğunu, onun da savaşları ve tutkuları olduğunu gördüm. Evrenin Ruhu'nu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Aşk'ın gücü işte burada işe karışır, çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman."
"Ya da bir kumaş tüccarının kızıyla evlenmek istese? Ya da hazine aramak istese. Dünyanın Ruhu insanların mutluluğuyla beslenir. Ya da
mutsuzluklarıyla, arzuyla, kıskançlıkla. Kendi Kişisel Menkıbesini gerçekleştirmek insanların biricik gerçek yükümlülüğüdür. Her şey bir ve tek şeydir. Ve bir şey istediğin zaman, bütün Evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar."
"O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka... Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek!"