Kabil’in Habil’i öldürdüğü günden beri hiç dinmedi acılar, çünkü insanların insanlar için koymuş olduğu bütün yasalar tıpkı adaletsiz bir kalbur gibi taneyi eleyip samanı tutar.
Erbakan Hoca’nın devri bitmişti, artık gençlere bırakmalıydı koltuğunu, bırakılmayınca Erdoğan ve arkadaşları mecbur kalmıştı parti kurmaya, muhafazakârlar artık iktidar olmak istiyordu ve bunun yolu da demokrasiyi savunmaktan geçiyordu, Erbakan AB'ye karşıydı ama Erdoğan Türkiye'yi AB'ye sokacak isimdi, herkes için faydalı olan buydu, vb.
Dakika bir gol bir. Hemen bir “Aman kimseye söyleme” Kürdüyle karşılaşmıştım. Adı İbrahim idi ve MHP'liydi. En azından bana söylediği buydu. Kürt ve MHP'li. Sinsi, güven vermeyen bir tipti.
Benim sorunum şu ki, istediğim bir şeyi elde etme olasılığını hissettiğimde, hatta elde ettiğimde, kız olsun, daire olsun, iş olsun, eğitim olsun, para olsun, bana o kadar sıkıcı ve steril gelir ki, gözümde değerini yitirir.
PKK halkın dini hassasiyetleri ile karşı karşıya gelen bir tutumu benimseseydi, hiç kuşkusuz, bu dini şahsiyetlerle ve halkın önemli bir kesimiyle de ilişki kuramazdı.
Çünkü hapishane insan olmanın doğasına karşıt bir mekân. Hapsedilmiş olmakla, bir parçası olduğunuz hayatın “olağan” akışından kopartılmış, özgürlüğü elinden alınmış oluyorsunuz.