Bu dünyadan bir Oğuz Atay geçti, ne tuhaf.
Oğuz Atay net olarak benim tanıdığım en 'şahsına münhasır ' ve en ilginç yazardır. İlk Tutunamayanlar ile tanımıştım kendisini. Dile, adeta bir karakter gibi romanda yer vermesine hayran oldum. Daha sonra hikayelerini topladığı Korkuyu Beklerken ile romansı öyküleriyle tanıştım. Geçen ay da Tehlikeli Oyunlar 'ı okuyunca artık Günlük 'ü okumalısın dedim kendime. Yazarın son yedi yılını kapsıyor eser tarihsel olarak, ama söz konusu fikirlerse tarihin ne önemi var. İlk sayfadan kendinizi yazarın beyninde buluyorsunuz. Meselelerine sizi de ortak ediyor. Ve benim için en müthişi şu oldu ki; eserinin oluşum sürecine ortak olma şansı yakalıyorsunuz. adım adım romanın/oyunun/hikayenin yazarın kafasında nasıl şekillendiğine şahit oluyorsunuz ve bu paha biçilmez bir şey. Sanki Oğuz Atay masasının başından size dönüp " Böyle işte! " diyor. Ayrıca yan sayfalarda günlüğün orijinal metni olması da okura yapılmış büyük bir jest bana kalırsa. Oğuz Atay kalemini sanki gözünüzün önünde oynatıyor ve bu satırları meydana getiriyor. Yazdıkları, okudukları, emelleri, oyunları, hastalık süreciyle bir yazar için mahrem olabilecek ama aynı zamanda kendini düşünmeye ve düşünceye adamış bir insan için mazur görülebilir bu eser Oğuz Atay'ı tanımak isteyenler için açık adres diyebilirim. Bu eseri okuduktan sonra son sözüm şudur: "Artık iflah olmaz bir Oğuz Atay hayranıyım!"