İlk kitabı 'Üvercinka'yı bana imzaladığında, 1950'li yıllar, 'sevmek, ne uzun kelime' diye yazmıştı. Oysa 'sevmek' değildi en uzun kelime, 'ölüm'dü; gelgelelim biz, o yıllarda ölüm'ün değil, sevmek'in en uzun kelime olduğunu düşünüyorduk. Gençtik de ondan ...
Aslında, Türkçe'nin o güzelim deyiş özelliklerinin, hele İstanbul Türkçesi'nin deyiş özelliklerinin, bugünün 'monşer' Bihruz beyleri marifetiyle ne hallere düşürüldüğüne bakıp vahlananların sayısı o kadar az ki ... Üstüne üstlük, bu 'monşer'ler dilin inceliklerinden bîhaber, büyük gazetelerimizin anlı şanlı sayfalarında sahib-i sütun sıfatıyla arz-ı endam etmiyorlar mı?
Va hayfa ki, va hayfa!..
Malum, eskiden, gazetelerimizde, ister fikir gazetesi olsun ister popüler, o sütunlar edip'ler, edebiyat adamları tarafından doldurulurdu. Falih Rıfkı'yı, Peyami Safa'yı, Yakup Kadri'yi anımsayınız. İkdam Gazetesi'nde köşe yazarlarından birinin (1928, 1929 filan olmalı! ) Ahmet Haşim olduğunu düşünüp, daha da hayıflanınız ...
Seni birebir bilmek istemeyişim, yazma isteğimi kaybetme korkumla ilgili. Çünkü kendimi, arzularımı, rüyalarımı, en zayıf yanlarımı ve içimin genişliğini utanıp sıkılmadan açabilmek için gereken cesareti bu bilinmezlikten alıyorum.
Yıllar önce defterime yazdığım bir söz geliyor aklıma: “Sevmenin en zor yanı sevilmek...” Ne kadar aptalmışım, sevmenin en zor yanının, kendini bir kenara koyup, sevildiğini görmek olduğunu anlamak için, yalnızlığımı kendime tekrar tekrar tarif etmem gerekiyormuş demek ki.
Dilerim Tanrı'dan ki,sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
(Bu şiiri sadece bir şarkı olarak bilen gençliğe de eyvahlar olsun!)
"Her şeye vakti vardır insanın!"
"Amca her şeye vaktimiz var mı gerçekten!"
"Ölmeye vaktin varsa aşka da vaktin vardır!" demişti hatırlıyor musun yaşlı adam?
Fotoğrafçılar deklanşöre basmadan önce "gülümseyin" diyorlar. Gülümseyin ve örtün yaşadıklarınızı.
Eski albümleri karıştırırken, saça takılan yapma güller gibi, dudaklarımızın bir kenarına iliştirilen tebessümler hep acı vermiştir bana.