Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Buse Saraç

Buse Saraç
@buse_srcc
Bu metin İngilizce dilinden otomatik olarak çevirilmiştir. Orjinali Göster
instagram.com/buse_src?igshid...
632 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Alias Grace. Çevirisinin adıyla Nam-ı Diğer Grace. Bu kitabın etkisinden o kadar uzun süre çıkamadım ki.. Ben karantina dönemindeyken pdf olarak okumuştum bu kitabı. Kitap gerçek bir hikayeye dayanıyor. Grace Marks, 1843 yılında kendi işverenini ve çalıştığı evin kahyasını öldürme suçundan yargılanmış yarı İrlandalı yarı Kanadalı bir hizmetçidir. Ancak suçu kesin olarak kanıtlanmış değil. Atwood bu olay üzerine yıllarca araştırmalar yapmış ve kendi fikir dünyasında bir kurgu oluşturmuş. Kitabı başından sonuna soluksuz okudum diyebilirim. Malikane, akıl hastanesi, mahkeme salonu derken kimin doğru kimin yanlış söylediğine inanamaz bir halde buluyorsunuz kendinizi. Grace'e bir kez inanıyorsanız iki kez şüphe ediyorsunuz söylediklerinden. Suçunu kabul edip etmemek arasında gidip geliyor sürekli. "Suçluluk sizin yaptıklarınızdan kaynaklanmaz, başkalarının size yaptıklarından kaynaklanır,hala anlayamıyorsunuz bunu." diyerek savunuyor kendini. Atwood'un yarattığı Grace karakteri o kadar güçlüydü ki. Kitabı bitirdiğim gece rüyama girdiğini hatırlıyorum. Aynı zamanda Alias Grace isimli bir mini dizisi de bulunuyor. Yakın zamanda onu da izleyeceğim. 5/5
Nam-ı Diğer Grace
Nam-ı Diğer GraceMargaret Atwood · Doğan Kitap · 2017423 okunma
Reklam
203 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
"Sen ne Ceasar’dın ne de Napolyon. Tek karış toprak işgal etmedin; hiç kan akıtmadın. Ama ülkemize binlerce yeni, sağlam, kuvvetli ve çalışkan eller kazandırdın. Milletin sağlığı için mücadele eden büyük kahramanın şanı, sonsuza dek yücelsin." Beyaz Zambaklar Ülkesinde. Atatürk'ün bütün okullarda okutulmalı dediği kitap. Finlandiya da
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Beyaz Zambaklar ÜlkesindeGrigory Petrov · Olympia Yayınları · 2020100bin okunma
154 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
“Benim hastalığım, yirmi yıl içinde bütün kasabada tek bir akıllı adam bulabilmemdir. Ama o da bir deli!” "Tımarhane ziyaret etmeyi seven de pek bulunmuyor." Hiç düşündünüz mü akıl sağlığını kaybetmek nasıldır diye? Ya da insanlar akıl sağlıklarını kaybettiklerini nasıl anlıyor? Altıncı Koğuş'u okuduktan sonra bunu düşünmeye başladım. Yaşadığımız dünya toplumu tekdüzeliğe, bencilliğe ve duyarsızlığa o kadar alıştırmış ki tam tersini yapan bir insan hasta veya anormal olarak adlandırılıyor. Binlerce insanın içinde bir kişi farklı olsa, belki sadece o kişi doğru olsa bile, maalesef ona 'hasta' deniyor. Kitap bize şu soruyu soruyor : akıl hastası olanlar aslında kim? Bir akıl hastanesi doktoru olan Andrey Yefimiç ve hastası İvan Dmitriç arasındaki çatışmaya tanık oluyorsunuz kitap boyunca. Eğer denk gelirsem oyununa gitmeyi gerçekten çok istiyorum. Anton Çehov da küçüklüğünden itibaren ayrı bir tutkuyla yaklaşmış tiyatrolara zaten. Eserlerinin tiyatroya bu kadar uyumlu olması da bundan kaynaklanıyor sanırım. Siz Çehov'un hangi eserlerini okudunuz?
Altıncı Koğuş
Altıncı KoğuşAnton Çehov · Yar Yayınları · 201270,4bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
680 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
"Hasta bir annenin başucunda evlatların kavgayı bırakması gerekir ve bugün Fransa ağır hastadır." İlya Ehrenburg. Devrime gönül vermiş, eserleriyle Stalin ödülü almış bir Sovyet yazar. Paris'e sürgüne gönderilmesiyle başlıyor macerası. Zorunda olarak ya da isteyerek birçok ülkede bulunuyor. Tam da İkinci Dünya Savaşı
Paris Düşerken
Paris Düşerkenİlya Ehrenburg · Kor Kitap Yayınları · 2019542 okunma
280 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
"Ölmek zor değil, önemli olan yaşamayı bilmek." Aleksey'in kendi çocukluğunu anlattığı, acılarla dolu bir hikaye. "Herkesin herkese düşman" olduğu bir aile. Babasının yokluğunda baba sevgisi hasretiyle yanıp tutuşan küçük bir çocuk. Dedesinin dayakları altında anneannesinin ona olan sonsuz sevgisi. Şiddetle büyüyen bir çocuğun yaşamı boyunca değer verecek bir şey araması. Ezilmiş,alt sınıfın oynadığı,sonunda herkesin o ayaklar altındaki yaşamına döndüğü hikayeler. Anneannesinden dinlediği, hayatını değiştirecek peri masalları. Kitabı bitirdikten sonra merak ettiğiniz tek şey bu kadar ayrıntının aklınızda nasıl kaldığı oluyor. Gorki bu sorunun cevabını kitabı yazarken kendi kendine vermiş. "Günümüzde bunlardan söz etmeye değer mi acaba?Evet, değer! Çünkü yaşandı bunlar, hepsi aşağılık gerçeklerdir, günümüzde hala da varlar. Belleğimizden, insanların ruhundan, ağır ve yüzkarası yaşamımızdan silinip atılması için de sonuna kadar bilinmesi gereken gerçekler...”
Çocukluğum
ÇocukluğumMaksim Gorki · Can Yayınları · 201315,8bin okunma
Reklam
336 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
"Her sabah nereye gittiğini bilmeden işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden işten çıkan, sevmediği işi yapan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıkların yüzünden yaşamaya karşı olan, ne bir sevgi ne de sevgisizlik işareti olmadan hayattan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı
Ana
AnaMaksim Gorki · Kenta Yayınları · 201128,7bin okunma
247 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
“Kadın doğulmaz, kadın olunur." "Kadınlar, yeryüzündeki yaşama kurallarını reddettikleri zaman hiç de haksız değildirler. Hele de bu kuralları kendilerine sormadan, yalnızca erkeklerin koydukları düşünülürse." Simone de Beavouir. En sevdiğim yazarlardan biri. Baskıcı bir ailede yetişmesine rağmen kendini çok iyi geliştirmiş. Felsefe eğitimi görürken Jean Paul Sartre ile tanışıyorlar ve sonra da hiç ayrılmıyorlar. Aynı aşkı, aynı tutkuyu bir ömür hissediyorlar. İkisi de dünyaya inanılmaz eserler bırakarak, milyonlarca insanın düşüncelerine ilham olarak veda ediyor. Sartre'ı kaybettikten tam altı yıl sonra onun ölüm gününden bir gün önce veda ediyor dünyaya. Son eseri de Sartre'a Veda oluyor zaten. İnanılmaz bir hikaye bu benim için. Kadın serisinin ilk kitabını bir türlü alıp okuyamadım ama bu ikisi için gerçekten ne desem az. Tüm kadınların kendinden bir parça bulacağı konuların hepsine değiniyor. Kadınları gayet dürüst ve cesur bir şekilde eleştiriyor. Özellikle ekonomik özgürlükleri halde hâlâ erkek egemenliğine boyun eğen kadınları. "Kadınlara sadece ailenin yönetimini vermektense devletin de yönetimini vermek çok daha iyidir." diyor. Okumak istediğim çok fazla eseri var. Keşke biraz daha fazla yaşasaydı dediğim insanlardan biri. Henüz hiçbir eserini okumadıysanız kesinlikle Simone'la bir tanışmanızı öneririm. "Ne büyük talihsizliktir kadın olmak! Ama asıl kötüsü, kadın olup da bunun farkına varmamaktır."
Kadın - İkinci Cins 2
Kadın - İkinci Cins 2Simone de Beauvoir · Payel Yayınevi · 1993267 okunma
336 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği. 1968’deki Prag Baharını, Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya işgalini arka plana alarak dört ana karakter olan Tomas, Tereza, Sabina ve Franz üzerinden bir kurgu yaratıyor yazar bu kitabında da. Tomas ve Sabina özgür ruhlu, Tereza ve Franz ise hayatlarının anlamını başkaları ile kurdukları bağda bulan karakterler. Yazar karakter oluşturmakta o kadar iyi ki karakterlerin bir sonraki hareketlerini tahmin edebilmeye başlıyorsunuz bir süre sonra. Bu kitabı okuyan herkesin kendine, ilişkilerine, aile hayatına, hayata bakışına, hayvan sevgisine bir şeyler katacağına eminim. 5/5 "İnsan, yaptığı bir hareket, söylediği bir söz yüzünden kendine kızabilir ama yaşadığı bir duygu yüzünden kızamaz, çünkü duygularımız üzerinde hiçbir gücümüz yoktur."
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
Varolmanın Dayanılmaz HafifliğiMilan Kundera · Can Yayınları · 201910,4bin okunma
136 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
"İnsan, yaptığı bir hareket, söylediği bir söz yüzünden kendine kızabilir ama yaşadığı bir duygu yüzünden kızamaz, çünkü duygularımız üzerinde hiçbir gücümüz yoktur." Kimlik. Milan Kundera'nın güzel bir ders veren minicik kitabı. Yaşı ilerlemiş bir kadın olan Chantal ve ondan dört yaş küçük sevgilisi Jean-Marc arasında geçiyor kitap. Erkeklerin artık kendisiyle ilgilenmediğini düşünen Chantal'a, bir gün isimsiz bir mektup geliyor ve olaylar bununla başlıyor. İletişimsizlik, güven sorunu, bireylerin kendi içlerinde asla yok edemedikleri yalnızlıkları, kuşkuları,bu sorunların cinsel hazza etkisi üzerine kurulu bir hikaye. Ben Kundera'nın anlatımını hem sade hem anlam yüklü buluyorum ve seviyorum. Okurken kendi düşüncelerimi görüyor gibi oluyorum bazen. Eğer daha önce hiç Kundera okumadıysanız Kimlik ilk kitabınız olabilir.
Kimlik
KimlikMilan Kundera · Can Yayınları · 20192,005 okunma
481 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Serenad benim ilk kitabım Livaneli'nden. Müziğin,bilimin ve sanatın iç içe geçtiği bir kitap bu. Aşkı derinden hissettirmesine rağmen “Kitaba özellikle aşk romanı demedim. Aşk kelimesi çok kirletildi” diyor Livaneli. Haklı da bence. Serenad sadece aşkın romanı değil. İstanbul Üniversitesi'nde görevli 36 yaşındaki Maya Duran'ın, 87 yaşındaki Alman asıllı Amerikalı profesör Maximillian Wagner ile yaşadıklarını anlatıyor kitap. Altmış yıllık aşkının izini sürmek için profesörün İstanbul'a gelmesi, hem kendisinin hem de Maya’nın aile sırlarını ortaya çıkarıyor. Aynı zamanda II. Dünya Savaşı'ndaki Yahudi soykırımı, Ermeni ve Kürt sorunları,Struma Faciası gibi tarihi konulara da değiniyor yazar.Ben bu kitabı bir günde bitirdim ve bitirdiğime pişman oldum doğrusu. Gözümü kapattığımda Profesör'ü görüyordum resmen. O kadar etkilendim ki, kitaba ismini veren 'Serenade' bestesini çalmayı öğrendim piyanoda. Livaneli'ye bize böyle güzel bir eser bıraktığı için teşekkürlerimi iletiyorum. Eğer okumadıysanız bir sonraki kitabınız kesinlikle bu olmalı. 5/5
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020137,1bin okunma
Reklam
240 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Frankestein. Gotik edebiyat tarihinin ilklerinden kabul ediliyor. Yazar gördüğü bir rüya sonucu yazıyor bu kitabı. Küçükken çizgi filmlerde, dizilerde hep duyuyorduk Frankestein ismini ve onun hikayesini. Ben kitabı okuyana kadar o "Yaratık"ın isminin Frankestein olduğunu sanıyordum. Oysa baş karakterlerimizden birinin adı Victor Frankestein. Bir deney sonucu kadavra parçalarından bir canlı ortaya çıkarıyor ve sonrasında akla gelemeyecek şeyler yaşıyor Victor. Kendi yarattığı bu yaratıktan tiksiniyor, korkuyor. Onun kendisinden güçlü olduğunu iliklerine kadar hissediyor. Yaratık'ı anlamak istiyor insan okurken. Kimseyi tanımıyor, konuşmaya çalıştığı insanlar ondan görüntüsü yüzünden kaçıyor. Üzülüyorsunuz ilk başta ama sonra yaptıklarını da doğru bulmuyorsunuz. Bir de bu kitabın diğer adı "Modern Prometheus" diye geçiyor. Birer kahin olan Prometheus ve kardeşleri Zeus’tan çok daha güçlüymüş. Zeus'un bir gün tahttan düşeceğini biliyorlarmış ve bunu Zeus'a söylemişler. Prometheus da Zeus için bir kuşku, korku kaynağıymış. Tıpkı Frankestein'ın kendi yarattığından korktuğu gibi. Kitabı okurken yer yer sıkılsam da asıl hikayeyi öğrenmek ve üstüne araştırma yapmak benim çok hoşuma gitti.
Frankenstein
FrankensteinMary Shelley · Zeplin Kitap · 202014,1bin okunma
184 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7626 günde okudu
"Kendi ayaklarım üzerinde duruyorum, kendi küçücük ayaklarım üzerinde, tek başına ama kendine saygılı." Feminizm temalı, güçlü kadın karakterlerin oldupu kitapları her zaman çok sevmişimdir. Bu kitap da onlardan biri. Yazarın kendi hayatından da izler taşıdığı söyleniyor. Küçük bir "kız"ken 15inden sonra "kadın" olduğunu görüyor baş karakter. Kim,neye göre belirliyor bunu? Neden bir kadın kendisini hayatı boyunca korumak zorunda? Neden illa bir erkeğin himayesi altına girmesi gerekiyor? O evlendiği erkek onu tam olarak kimden koruyor ki? Peki, neden herkes evlenmek zorunda? Bu küçük kalıplara sığdırmaya çalıştığımız hayatlarımız aslında çok daha kıymetli. Önemli olan o içinizdeki kıvılcımı keşfetmeniz. Duygu Asena'nın bu kitabı da işte bu meseleler üzerine kurulu. Tabi ki ilk çıktığında gündem olup yasaklanmış bir kitap. Umarım herkes bu kitabı okuyabilir bir gün 5/5
Kadının Adı Yok
Kadının Adı YokDuygu Asena · Doğan Kitap · 06,5bin okunma
736 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Umberto Eco İtalyan asıllı, çok yönlü bir bilim insanı. Gülün Adı, orijinal adıyla İl Nome Della Rosa ise yazarın yayımlanan ilk romanı. Benim de kendisiyle tanıştığım ilk roman. Yazar tarihle çok ilgili olduğu için Adso'nun el yazmalarını görüyor ve bunun üzerine bir roman yazmaya karar veriyor. Bu kitapla ilgili söyleyebileceğim o kadar çok şey var ki. 14. yüzyılda geçen roman, anlatıcımız Adso'nun kısa bir öndeyişiyle başlıyor. Melk Manastırı'nda kapanıp kaldığı hücresinde bulduğu birkaç parça parşömene hayatını, onu derinden etkileyen olayları yazıyor. Gelecek nesiller de yaşadıklarından onun kadar etkilensin diye. Anne babası başıboş yaşamasını istemedikleri için eski manastırda bir göreve çağrılan Baskervilleli Rahip William'ın yanına veriyorlar onu. Kendisine sürekli 'üstadım' diye sesleniyor Adso. Beraber eski manastırda bir serüvene atılıyorlar. Kitabın sayfalarını çevirdikçe kendinizi gerçekten Ortaçağ'da gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Eco rahiplerin, manastırın ruhunu o kadar güzel yansıtıyor ki. Normalde elinize bir tarih kitabı aldığınızda okurken sıkılacağınız şeyleri onun üslubu sayesinde heyecanla okuyorsunuz. Özellikle kitabın sonuna doğru sayfaları üçer beşer çevirmeye başladığımı fark ettim. Bir rahibin kayboluşuyla başlayan bu serüvenin böyle sonlanacağını düşünmemiştim doğrusu. Eğer siz de Eco'nun kitaplarını okumak istiyorsanız Gülün Adı başlamak için en güzel seçenek diyebilirim. 5/5
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 202012,6bin okunma
126 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Genç Werther'in Acıları. Kitabın ismi bile çok mu hüzünlü, çok mu depresif,acaba okumasam mı düşüncesi yaratıyor insanda. Goethe bu kitabı üç ay gibi kısa bir sürede yazıyor ve sonrasında kitap bırakın Almanya'yı bütün dünyada bir patlamaya sebep oluyor. Werther'in yaşadıklarını okuyan çoğu genç intihar ediyor,üstünden çıkarmadığı mavi frak,sarı yelek ve çizmeler moda oluyor. Napoleon bile yanında taşıyor kitabı ve birkaç kez okuduğu söyleniyor. Türkiye'de de ilk kez Nurullah Ataç çeviriyor 1930 yılında. Türk edebiyatında da aynı etkiyi yaratıyor Goethe. Bu kitabın diğer kitaplarından daha sansasyonel oluşunu Goethe'nin kendini Werther'in yerine koymasına bağlıyor eleştirmenler. O zamanlar Charlotte adında bir kıza duyduğu karşılıksız aşkı baz alıyor Werther'i yazarken. Werther'in aşkının adı da 'Lotte'. Werther'in Wilhelm adındaki arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor eser. Mutluluğu da hüznü de çok ağır yaşıyor Werther. Bir mektubunda Wilhelm'e "Bizim en mutlu olduğumuz anlar,Tanrı'nın bizi sevimli bir deliliğin içine sürüklediği anlardır ve biz de çocuklara aynı biçimde davranmalıyız." derken, diğer mektubunda "Soğuk ve güçsüz bir biçimde karşımda duran birini, ben de mutlulukla dolup taşan yüreğimle mutlu edemem." diyor. Duygu değişimlerini roman boyunca kendinizde de hissediyorsunuz. Bana kalırsa Lotte'ye duyduğu aşk zamanla saflığını yitiriyor ve bir saplantı haline dönüşüyor. Sonrasında neler olduğunu da siz okuduktan sonra konuşalım.5/5 #hergünebirkitap
Genç Werther’in Acıları
Genç Werther’in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Yayınları · 2019121,6bin okunma
348 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Nikos Kazancakis'ten "Vios ke politia tou Alexi Zorba". Girit'te doğmuş yazar. Yunanistan'a hiç gitmememe rağmen sayfaları çevirdikçe bunu derinden hissettim. Kitabın anlatıcısı aslında yazarın kendisi. Aleksi Zorba isimli bir işçiyle tanıştıktan sonra yaşadıklarını,Zorba'nın onu ne kadar etkilediğini anlatıyor bize. Zorba ona "Patron" diye sesleniyor. Girit'e gidecek vapurun önünde tanışıyorlar ve Zorba Patron'dan kendisini de Girit'e götürmesini rica ediyor. Böyle başlıyor maceraları, böyle tanıyorlar birbirlerini. Kitabı okurken Zorba'nın neredeyse bütün sözlerinin altını çizmek istiyorsunuz. "Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avara et ve korkma! Tanrı, baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir!" de o sözlerden biri. Nikos Kazancakis'e Zorba'yı sorduklarında verdiği cevap da gösteriyor bunu :" Hayatımda tanıdığım en rahat ruh, en sağlam vücut, en özgür haykırış onundu." Yaşadıklarını okurken bunu siz de fark edeceksiniz. Zorba'dan sonra Nikos Kazancakis'in hayatı değişiyor ve hatta Heraklion'daki mezar taşına "Hiçbir şey beklemiyorum,hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm." yazılıyor. Beni en çok etkileyen kısım da kitabın sonuydu sanırım. Sonda yer alan mektuba göre Zorba'nın son sözleri bunlar olmuş: "Hayatımda yaptım, yaptım, yaptım ve yine de az yaptım. Benim gibi insanların bin yıl yaşaması gerekirdi. " 5/5 #hergünebirkitap
Zorba
ZorbaNikos Kazancakis · Can Yayınları · 202016,2bin okunma
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.