.
Tanrılar canları sıkılıyor diye insanları yarattı. Adem yalnız canı sıkılıyor diye Havva yaratıldı. O andan itibaren de can sıkıntısı dünyaya gelmiş oldu ve nüfus çoğaldıkça can sıkıntısı da aynı oranda arttı. Adem önce yalnız olarak sıkılıyordu, sonra Adem'le Havva birlikte sıkıldılar, sonra Adem ve Havva ve Kabil ve Habil en famille sıkıldı.Sonra, dünya nüfusu arttı ve insanlar bu sefer en masse sıkıldı. Oyalanmak için bir kule inşa etmek geldi akıllarına, çok yüksek olacaktı, ta bulutlara kadar uzanacaktı. Bu fikir kulenin yüksekliği kadar sıkıcıydı ve can sıkıntısının nasıl üstün geldiğinin bir kanıtıydı. Bunun üstüne tüm dünyaya yayıldılar, bugün insanlar nasıl yurtdışına seyahat ediyorsa öyle, ama sıkılmayı sürdürdüler. Ve böyle bir sıkıntının olmadık neticesi kalmadı: İnsanoğlu dimdik durdu ve dibe vurdu, önce Havva vasıtasıyla, sonra Babil Kulesinden.
.
Bu dünya benim canımı çok sıkıyordu. Mutsuz bir çocuk ya da bunalımlı bir ergen olduğumu sanmayın. Can sıkıntısı bambaşka, sadece insanlarda olan bir duygu. Siz hiç canı sıkılan bir hayvan gördünüz mü? Sıkıntıdan patlayan bir ağaç tanıdınız mı hiç? Amacı olmayanın canı sıkılır, bu kadar basit. Kitaplar bana o amacı verdi. Hani kaldığınız sayfanın köşesini kıvırıp bir kulak yaparsınız ya, işte o kulak ertesi güne uyanmanın en güzel nedenidir bana göre. Uyanır, kaldığınız yerden okumaya devam edersiniz.
Spoiler içerir.Daha önce okumuş olduğum Bir Kadının Yaşamından 24 Saat/ Bir Yüreğin Ölümü adlı kitapta bu hikayeyi anlatıyordu. 2. Defa okuyuşum biraz can sıkıntısı yaptı. Malum Zweig kitapları hep göğüs daraltan, psikolojik baskı hissettiren eserler yoğunlukta gibi duruyor.Bir kadının Yaşamından 24 saat hikayesi; çevresinde bir konu üzerine konuşulurken 24 yıl önce kendi yaşam hikayesi gelen yaşlı bir kadının anlatımı yer alıyor. Kumarhanede tüm parasını kaybeden genç birisini görüp yıkılmış bir duyguyla dışarı çıkan kişinin intihar edeceğini düşünerek takip etmesi ve intihardan vazgeçirerek ona yardım etmesini anlatıyor. Sonunda tâbi bir hüsran. İyi okumalar.
"Yerini bulamama"nın azabı bütün teferruatıyla duymakta idi. Bu his herhangi bir işsizliğin verdiği can sıkıntısı veya endişeye benzemiyor, insanı gözle görülür bir şekilde eziyor ve yavaş yavaş, hayatta lüzumsuz olduğu kanaatini uyandırıyordu. Kendilrrinde her şeyi yapabilecek kuvveti görmek, sonra yapılacak hiçbir şey bulamamak... Tükenmek bilmez bir sabırla bir meçhulü beklemek... Nihayet bütün bunları sisli bir havadaki ağaçlar gibi belli belirsiz, karışık bir şekilde hissetmek... Bu, uzun zaman dayanılır şeylerden değildi.
Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı
Başlar koymağa hapislik
Karanlık can sıkıntısı...
"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri
Bense volta'dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım
Gülünç, acemi, çocuksu..