Topyeri ile Çobankaya'nın arasındaki Tekke Deresi'ni bir üçgenin tabanı gibi kapatan Taşoluk Sokağı iki fırını, bir bakkalı, bahçeli ve iki, üç katlı evleri ile Akşehir'in gözde semtlerinden biri idi. Sokağın tam ortasında Halıhane'nin büyük bahçesine dayanan bir çıkmaz vardı. Salih'lerin evi bu çıkmazın sol tarafında, en dipte idi.
Bir vakitler, üçü kız ikisi oğlan, beş çocuklu bu ev, o devrin kendine mahsus varlık ve saadeti ile cıvıl cıvıldı. Sonra kızlar gelin olup gittiler ve kendi alın yazılarını yaşamaya başladılar, oğlanlardan büyüğü harbin daha ilk yılında Çanakkale'de şehit düştü. Öteki, babasının ölümünü Şam'da iken haber alan Salih, işte şimdi, artık bir ihtiyar dulun sessizliği ve yoksulluğu ile dolan o evin kapısının önünde faytondan iniyordu.
"Ama güneş, zaman zaman kara bulutları delerek, ışığını ulaştırabiliyordu yeryüzüne. Osmanlı ülkesinde, henüz umudunu kaybetmemiş insanlar, vatan sevgisiyle dolu gençler vardı."
Bayrak oldu destanınız, her tepede
Burası bir can pazarı, burası Çanakkale
Nasıl sığsın burada bir tarih, bir tarihe?
Ve inanç üstün geldi; en büyük ordulara!
Patladı koca balon; süngüyle vura vura!
Tabloya bakın; danteller işleyen su!
Düşmanı boğarken intikam aldığı belliydi doğrusu
Ey Boğaz’ın hülyalı suları,
Ey Boğaz’ın alev alev yanan kızıl dalgaları!
Çelik devlere karşı ne güzel kükrediniz
Biliyoruz, siz de tutsak olmak istemediniz,
Sen de bildin, Türk olmanın zevkini ey deniz!
Düşmanlar tekniğiyle işini kolay sandı
Her taraf cehennemdi ateş barut ve kandı
'Çanakkale geçilmez'; o ne müthiş destandı
Can verdi Mehmetçikler vatanını korudu
Ya ölüm Ya istiklâl; buydu şartı şurutu