Elimde enjektör, öylece kalakaldım. Çok klasikti; ama ben de arkamda bir şeyler bırakmalıyım diye düşündüm. En azından ölümü tercih ettiğimi bilmeliler diye düşündüm. Aslında hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilim, alışverişi keseli çok oldu. Ama son kez bir iletişim denemesi yapabilirim. Uzaya gönderilen, hedefi yüz yıllarca ışık yılı uzakta olan sinyaller gibi.
Ne yazacağımı düşünürken yaşlanıp ecelimle ölmek istemiyorum ama nasıl başlayacağımı da bilmiyorum. Şöyle başlasam mı mesela: "Hey millet, ben ölmeye karar verdim! Niye biliyor musunuz, çünkü yaşım yirmi yediye geldi dayandı, benim gibiler daha fazla yaşamamalı. Allah korusun, ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim! Neyse ki aklım başımda, sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum. Kendinize iyi bakın, kötü alışkanlıklardan uzak durun. "
“Apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?”
“Hangisini?”
“Otomatik yanan, sensörlü lamba.”
“Hayır.”
“Komşu görmüş, yalan söyleme. Süpürge sapıyla kırmışsın dün gece.”
Önüme baktım.
“Neden kırdın?”
Cevap yok.
“Hasta mısın evladım? Söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle…”
“Kırdımsa kırdım, ne olacak! Çok mu değerliymiş?”
“Lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? Yöneticiye de dedim. Lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. Sen değerlisin benim için.”
“Beni görünce yanmıyordu baba.”
“Nasıl ya?”
“Görmezden geliyordu, yanmıyordu. Kaç sefer yok saydı beni.”
“E beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor.”
“Hadi ya! Sahiden mi?”
“Evet. Ucuzundan takmışlar. Bizimle bir alakası yok.”
Babama sarıldım yıllar sonra.
"Merak ettim. Sen de mi solcusun?"
"Hayır," dedim. "Ben muhafazakârım canım. Muhafaza etmek istediğim şeyler var. Bunların başında da sen geliyorsun..."