Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?
Evet, bütün ama bütün insanlar beni şımarttılar, bana karşı hepsi iyiydi. Yalnızca sen, evet, yalnızca sen beni unuttun, yalnızca sen, beni asla tanımadın…
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
Benim icin bu dünyada sadece sen varsın artık, sadece sen! Benimle alakalı hiçbir şey bilmeyen sen ! Hiçbir şeyden başka herşeyi ve herkesi umursamayan sen ! Evet, yalnızca sen, beni asla tanımamış olan ve hep sevdiğim sen.
“Seni seviyorum ben.”
Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?