Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

dunyazad dunya

dunyazad dunya
@dunyazaddunya
yazar/çizer
25 okur puanı
Mart 2017 tarihinde katıldı
İran gezim süresince unutamayacağım tuaf bir kaç an yaşattı. Şöför iki dakikada bir yoldan geçen kadınları bana gösterip "Of çok güzel. Şunlara baksana!" gibi şeyler söylüyordu. Hatta kimisine camdan laf atıyordu. Gösterdiği kadınlar ise komple siyah çarşaf içindeydi ve sadece yüzleri görünüyordu. Üstelik arabadan çoğunun yüzlerini bile seçemiyorduk. Taksici ise dönüp kadınlara bakmaya devam ediyordu. O an anladım ki kadını değil siyah çarşafa, kocaman bir buzdolabı kutusunun içine koyup, o kutuyu sokakta yürütseniz, erkekler içinde bir kadın olduğunu bildikleri taktirde yine dönüp dönüp kutuya bakar, hatta belki laf bile atarlardı. Kadın olmak dünyanın her yerinde zordu.
Reklam
Nefret, uzun, kara bir gölgedir. Çok zaman, nefret eden kişi bile nereden geldiğini bilemez. İki yanı keskin bir kılıca benzer. Karşınızdakine şiddetle indirirseniz, kendinizi kesersiniz. Bu da ölümcül olabilir.Ama ondan kurtulmak kolay değildir. Rica ederim Bay Okada, dikkatli olun. Çok tehlikelidir. Bir kez yüreğinize kök saldı mı, nefretten kurtulmak dünyanın en zor işidir.
Sayfa 366Kitabı okudu
Demek oluyor ki, ileri gitmek, evrim geçirmek için insanın mutlaka ölüme ihtiyacı var. Ben böyle düşünüyorum. Ölümün varlığı ne denli diri olursa, biz de o denli yoğunlukta kafa patlatıyoruz bir şeyler konusunda.
Sayfa 305Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kimi zaman merak, gizlenmiş bir cesareti ortaya çıkarabilir. kışkırtır. Ama bana öyle geliyor ki, merak çabucak yok oluverir de cesaret uzun bir yol almak zorundadır. Merak birlikte iyi olunan ama güvenilmeyen bir arkadaşa benzer. Seni bir şeyler yapmaya kışkırtabilir de gerektiği zaman savuşup gider. İşte o zaman sende devam etmek için cesaretini toplamak zorunda kalırsın.
"Hakikati" diye devam etti Nietzsche, "ancak inanmayarak ve kuşku duyarak yakalayabilirsiniz, ...
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
"Saç sefadan, tırnak cefadan uzar." evliya sözü aslında çok önemli bir sırrı açıklar. Tırnak vücudun içerisinde bir şekilde vücuda girmiş olan en tehlikeli en zararlı mikropların vücudun gözyaşı, ter ve idrar yoluyla bile atamadığı en tehlikeli virüsleri ve mikropları barındıran atık maddedir. Evet tırnak vücudun en zehirli atığıdır. Vücudumuz tüm hücrelerinden bu zararlı maddeleri adeta Su ile süzerek, bütün damarlarımızdan Su ile geçirerek, bunu parmak uçlarımıza kadar getirip oradan milim milim tırnak maddesi olarak uzatıp atmaktadır.
Sayfa 204Kitabı okudu
Her dişin altında yaratılış itibariyle iki sır nokta vardır. Dişler bu noktaya yaptıkları baskı ve kuvvet ile organlara vücudumuzdaki Su ile sinyal gönderir. Bir besini yerken her lokmayı en az 27 ila 40 defa çiğneyiniz. Bu durumlarda besinlerden maksimum enerji elde ettiğiniz gibi kilo da almazsınız.
Sayfa 107Kitabı okudu
Basiretler birer fitil, yürekler birer lamba olsaydı zamanı elimizde nurdan fener gibi tutabilirdik.
Haşiş diyordu Baudelaire, "hayal gücü verir, fakat ondan yararlanma yeteneğini alır."
Ömrü hayatını okumaya ve okuduklarını en azından bir kısmını insanlara nakletmeye vakfetmiş ve bir gün kitaplarından başını kaldırdığında, kendisiyle birlikte bütün dünyanın yaşlandığını fark etmişti.
Sayfa 129Kitabı okudu
Reklam
"Ah çocuğum" dedi Yaşlı. "Bilmemek, kendi gölgenden korkmana sebep olur, bilmekse başkalarının gölgesinden. Biri içerden kuşatır seni, öteki dışardan."
Sayfa 138Kitabı okudu
"Korktuğun zaman bil ki, "dedi fısıltıyla "korku da cesaret de, aynı çemberin parçalarıdır. Bil ki çember senin içindedir. Demek ki, korkak olduğun kadar cesur olabilirsin. Ne kadar derine düşersen düş, bir o kadar yükseğe çıkabilirsin. Rinozzi'yi hatırla, halife El-Mansur'u hatırla. Çemberi hatırla. Korkuya tosladığında, felakete uğradığında, çukura düştüğünde tek yapman gereken çemberde geri geri yürümektir; ta ki zıt parçaya ulaşana dek. Sebeb-i felaketin her neyse onun zıddına ulaşana dek."
Sayfa 139Kitabı okudu
İnsanlar yiyorlar, geçip gidiyor sonra, sabun köpüğü gibi, çok ışıklı, içi biraz havayla doldurulmuş bir hiç. Patlıyor, geride hiçbir şey bırakmıyor, hepsi aldatmaca, hepsi göz boyamadan başka bir şey değil!
Alkolün belleği yoktu. İnsanı öfkelendirir, ama hemen sonra bir sözcük, bir bardakçık, bütün kızgınlıkları silip götürürdü.
Sayfa 122Kitabı okudu
” ‘Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, tepeleri ve çiçekleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üzerine koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?’ ”
Cahilliği dillere destan olan senin gibi bir adamdan beklenmeyecek kadar akıllıca bir soru bu. O yüzden, seni ödüllendirmek için sorunu cevapsız bırakmayacağım. Şimdi beni iyi dinle. Üzerindeki cübbe nasıl ki yünden meydana geliyorsa, müzik de aynı şekilde sessizlikten meydana gelir. İşte, içinde yaşadığın dünya da, bu şekilde hiçlikten yaratıldı. Ama hiçliğin öteki adı olan boşluğun bir parçası artmıştı. Bu parça ikiye bölündü ve birisi, boş bir levha olarak sana verildi. Senin gördüğün karanlık işte bu levhadır. Boş olduğu için onda elbette ki ışık yok, böylece sen levhada karanlığı görüyorsun. Ama dünyanın yaratıldığı boşluğun bir parçası olan bu karanlıktan sen, düşler yaratıyorsun.
Sayfa 200Kitabı okudu
Reklam
Masal analizi, diğer edebi metin incelemeleriyle karşılaştırıldığında, şu noktalarda özel dikkat gerektirir. Kaynağını ne kadar bireysel arzulardan almış olursa olsun, son döneme kadar daha çok halk anlatı geleneğine dayandığı için yaşamaya devam etmesi toplumsal kabule bağlıdır.
İşin püf noktası, resmin kalbinde yer almayan, önemsenmeyen ve hızla çizilen ve hep tekrarlanan ayrıntılar bulmaktır. Kulaklar, eller, otlar, yapraklar ya da atların yeleleri ya da ayakları, tırnakları bile olabilir bunlar. Ama dikkat et, bu özelliğin kendi gizli imzası haline geldiğini ressam bilmemelidir.
“Görünenle yetinirsen eğer sadece tırtılı bilirsin. Çirkindir ya tırtıl, gönlünü çelmez. Görünenin ötesine geçmek istersen eğer, aradan örtüyü kaldırıp da gönül gözü ile bakarsan, kelebeği bulursun karşında. Güzeldir ya kelebek, gönlün ona akar. Lakin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın.”
Bir bakmışsın tam bir acûze oluvermiş su; bir bakmışsın memeleri yeni yeni sertleşen gencecik bir kız. Bir bakmışsın kötülüğü tutmuş, bir fiskede mahvetmiş ortalığı; bir bakmışsın iyi gününe denk gelinmiş, bereket yağdırmış. Su dediğin öylesine başına buyruk, öylesine esrarlı, öylesine ele avuca sığmaz ki...
Sayfa 178Kitabı okudu
“İkimiz de aynı şehirdeyiz ve birbirimize varmamız için yarım saatten daha az bir zaman yeter. Buna rağmen o orada ben buradayım.Neden? Sebep yok.. .Ben burada ne yapıyorum? Kendimi ve etrafımdakileri sıkmaktan başka ne işim var? Onun da orada pek lüzumlu şeylerle uğraşmadığı muhakkak. Böyle bir günde oturup piyanoya çalışacak değil ya... Dünyada şimdi onunla yan yana bulunmamız kadar mantıksız ve lüzumsuz ne vardır acaba? Hayat bir tesadüfler silsilesi imiş, ala! Fakat tesadüfün de kendine göre bir mantığı olmalı değil mi ya? ”
Sayfa 76
“Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?”
Sayfa 41
Reklam
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."
Sayfa 250
Nakış ve sanatta hayal kırıklığına uğramak istemiyorsan eğer, sakın onu mesleğin olarak görme. Ne kadar hünerin ve yeteneğin olursa olsun parayı ve iktidarı başka yerlerde ara ki, hüner ve emeğinin karşılığını alamayınca sanata küsmeyesin.
Bir resmin konusunda aşk varsa, resim de aşkla çizilmelidir," dedim. "Acı varsa resimden de acı akmalıdır. Ama acı, resimdeki kişilerden ya da onların gözyaşlarından değil, resmin ilk anda gözükmez, ama hissedilir iç ahenginden çıkmalıdır.