Birinci kural yaradana hangi kelimelerle tanımladığımız kendimizi nasıl gördüğümüze aynı tutar şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak utanılacak utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demekki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla yok eğer tanrı dendi mi evvela aşk merhamet ve şevkat anlıyorsan sen de bu vasıflardan bolca mevcut
"Anla! O ilk buluşma senin, benim, hepimizin ruhuna ilk sesleniş, O yüceler yücesindendir. Henüz kulağımız yaratılmadan işittiğimiz ilk ses O'nundur. Gözümüz yaratılmadan ilk gördüğümüz O'dur. İlk koku O'nun kokusudur. Bize ilk hitap O'ndandır. Verdiğimiz ilk söz O'nadır. O'ndan kopup dünyaya düştüğümüz için doğar doğmaz ağlarız. Çocukken tüm koşturmamız O'na ulaşma gayretidir. Her oyuncağımızı 'aradığım bu değil' dercesine kırma nedenimiz de budur. Kadına güzel gelen erkek, erkeğe güzel gelen kadın ve dahi dünyada güzel diye bildiğimiz ama sonra güzel olmadığına kanaat ettiğimiz her şey, en başta güzeller güzelini görmüşlüğümüzdendir. Dediği gibi Ahmet Paşa'nın: 'Ezelde bir merhaba sundu bana çeşm-i yâr. Şöyle mest oldum ki, gayrın merhabasın bilmedim. Biz o merhabayı ezelde bir kez aldık. Gayri dünyada kimin merhabası bize güzel gelir ki Tufan'ım? Kimin? İnsan güzeli niye arar bilir misin? Kaybettiği, unuttuğu için arar. Her ulaştığı güzele bir süre sonra bu da değil demesinin nedeni budur. Mutsuzluğumuz bundandır, doymamamız bundandır. İnsan güzeli, bir kez en güzeli gördü diye arar Tufan'ım. Artık yol ol, yolcu ol. Bırak hedefleri, yolcu ol
Su ve seyir bu rolü iyi oynamaktadırlar. Kaçılması olanaksız teknenin içine hapsedilen deli, binlerce kolu olan nehre, binlerce yolu olan denize, her şeyin dışında olan şu büyük belirsizliğe teslim edilmiştir. Yolların en serbest, en açık olanının ortasında esirdir: sonsuz kavşağa sağlam bir şekilde zincirlenmiş olarak. En mükemmel Yolcu'dur, yani geçidin mahkumudur. Ve yanaşacağı kara, tıpkı ayağını bastığı yerde nereden geldiğinin bilinmediği gibi meçhul bir yerdir. Gerçeğine ve vatanına ancak, ona ait olması mümkün olmayan, şu iki kara arasındaki kısır geniş alanda sahiptir.
Robert Frost en beğendiğim şairdir. Birçok şiirini severim, ancak en beğendiğim "Gidilmemiş Yol"dur. Ondan alınacak dersi hemen her gün dile getiririm:
Gidilmemiş Yol
Yollar sarı bir ormana ayrıldı İkisine birden gidemedim ne yazık ki Bir yolcu olarak, uzun süre dikildim Ufukta gözümün alabildiği noktaya baktım İlerideki kıvrıma dek
Sonra ötekinin başında durdum Daha güzel bir yoldu sanki Çimenlikti, henüz çiğnenmeyen yerleri vardı Ancak oradan geçenler için Aynı anda çiğnenmiş oluyordu
İşte o sabah orada bir de Düşen yapraklara hiç ayak basmamıştı Ah, ben bunu başka bir güne sakladım Gidecek onca yol varken Acaba geri gelmeli miydim?
Ah çeksem yeridir Bu yer yıllar, yıllar ötede; İki yol ormana girmiş ve Ben en az gidilmişi seçmiştim İşte bu fark yarattı.
Robert Frost (1916)
İşte farkı yaratan buydu.
Yürüdüğümüz yol mezarlığa gider
Tabuttaki yolcu bilinmeze gider
Mezarlığa giden dün gördüğünüz o'dur
Hızlı yürümeyin yeni öldü yorulur
Sen ey iyi ölü
Cennet varsa eğer
Cennetin yolunu
Bulabilir misin
Sen ey iyi ölü
Cennet yoksa eğer
Toprağa gömülü
Durabilir misin
Mezarcı sana yine birini
Getiriyoruz ellerimiz üstünde
Bir selvi gölgesinde mezarı kazıldı mı
Mermer taş üstüne yazısı yazıldı mı
Sayfa 150 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun solunda
Gördüğün bir tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
sevmeye kalkıştığında beni
-isabel, dur, demiştim, daha çok şey var yaşayacağım!
o ise
-oysa,
demişti, bir tek bu kaldı benim yaşayacağım!
yön göstermemekte kararlıydı pusudaki pusula
hangi trene binsem numaralı
yerimde yabancı bir yolcu oturuyordu!
“ O zaman dünyadan nasibin sadece bir yolcu gibi olsun… Zenginlerle oturup kalkmaktan uzak dur ve kullanılamaz hale gelinceye kadar elbiseni giymeye devam et…”
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
"Anla! O ilk buluşma senin, benim, hepimizin ruhuna ilk sesleniş, O yüceler yücesindendir. Henüz kulağımız yaratılmadan işittiğimiz ilk ses O'nundur. Gözümüz yaratılmadan ilk gördüğümüz O'dur. İlk koku O'nun kokusudur. Bize ilk hitap O'ndandır. Verdiğimiz ilk söz O'nadır. O'ndan kopup dünyaya düştüğümüz için doğar doğmaz ağlarız. Çocukken tüm koşturmamız O'na ulaşma gayretidir. Her oyuncağımızı 'aradığım bu değil' dercesine kırma nedenimiz de budur. Kadına güzel gelen erkek, erkeğe güzel gelen kadın ve dahi dünyada güzel diye bildiğimiz ama sonra güzel olmadığına kanaat ettiğimiz her şey, en başta güzeller güzelini görmüşlüğümüzdendir. Dediği gibi Ahmet Paşa'nın: 'Ezelde bir merhaba sundu bana çeşm-i yâr. Şöyle mest oldum ki, gayrın merhabasın bilmedim.' Biz o merhabayı ezelde bir kez aldık. Gayri dünyada kimin merhabası bize güzel gelir ki Tufan'ım? Kimin? İnsan güzeli niye arar bilir misin? Kaybettiği, unuttuğu için arar. Her ulaştığı güzele bir süre sonra bu da değil demesinin nedeni budur. Mutsuzluğumuz bundandır, doymamamız bundandır. İnsan güzeli, bir kez en güzeli gördü diye arar Tufan'ım. Artık yol ol, yolcu ol. Bırak hedefleri, yolcu öl"
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğdugu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Sen şimdi sanıyorsun ki iradesizliğimden, oburluğumdan,açgözlülüğümden yedim,kendimi tutamadım, dur durak bilemedim,önüme ne koyduysa, makarnalar börekler, pastalar kekler, her şeyi, dünyaları yedim. Yedikçe doymadım, doysamda yedim... Sonra bir gün birdenbire dank etti kafama .Neden ben ortadan kaybolayım ki, o kaybolsun, yok olsun, ölsün gebersin,toz olsun dedim,onu yersem böylece ortadan kalkar, bir daha da bana bir şeycikler yapamaz.İlk Seymen Abi"yi yedim senin anlayacağın. Hamur hupur yedim.Evet bebeğim,aferin vallahi bravo ,metafor.
İmparatorluğu haklı göstermek isteyenler her fırsatta Hint demiryollarının inşasının, İngiliz sömürgeciliğinin Hint alt imasına yaptığı iyiliklerden biri olarak göstermeye çalışırlar. Ancak, birçok ülkenin sömürgeciliğe maruz kalmadan demiryolu döşediği gerçeğini görmezden gelirler. Gerçekler söylenenlerden oldukça farklıdır. Demiryolu döşenmesini