Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

esra v.

esra v.
@eesrra
1309 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
Sosyal ortamlar herhangi savaş oyunundan farksız görünüyor. Her ikisinde de silahlar, pusuya yatanlar, ölenler, öldürülenler ve kaçanlar var. Yok ettiği nesneye özlem duyan, kendi nesnesi tarafından yok edilen, hafıza kaybı yaşayan, rüyasız, melankolik insanların dünyası. Bazı insanlar, karından bacaklı yumuşakçalardan sümüklü böceğe benziyorlar. Her ikisi de yapışkan ayrıca uygun olmayan ortamlarda uzun süre hayatta kalabiliyorlar. Ancak sümüklüböcekler en azından gittikleri yerlerden izler bırakmakla daha faydalıdır. Etrafımız iz bile bırakamayan insanlarla dolu. Estetik bakımdan kaba ve anlamsız hareketler yapan insan toplulukları sağımızda ve solumuzda. Köle gözlerle baktığımız ekranlardan kurtulmanın, ekranın içindekilerin biçimini değiştirmek ya da şeklini bozmaktan başka bir çaresi yok gibi görünüyor. Ya da elektronik sistemlerin şeylerin tam kontrolünü sağlanmaya başladığı güne kadar beklemeli, ana kontrol kumandasındaki üzerinde insan resmi bulunan kırmızı renkli tuşa basıp bu beladan kökten kurtulmalıyız. Yok edilen değerlerin, biçimi bozularak yeniden inşa edildiği günümüzde şuurunu ele geçiren soytarıyla savaşmayı göze alanların kazanacağı alternatif bir çıkış yolu hayalini size bırakıyorum.
Sayfa 61 - Ömer Talha Kavas
Reklam
Hususiyetlerini başkalarının belirlemesine göz yumanların yaşadıkları hayat hakikatin rüyası değil, riyanın “rüya"sıdır. Rüyadan uyanmak için gerçeğin ve hakikatin ne olduğu teşhis edilmelidir. Teşhisi başkalarına ısmarlayanların şahsiyetleri ise yok hükmündedir.
Sayfa 25 - Riyanın "Rüya"laşması: Görünmek İğvası, Fatih Tekin
Heh! Eccücük çöküp soluklanayım şu kayanın üzerinde. Şöyle deriiiin bir nefes... Ooohh.. Ne de güzelsiniz! Çayır çimen kokusu değil bu. Bir tek ben biliyorum bu kokunun adını. Reyhan, sümbül, kekik kokusu değil. Tavşanların dişleriyle kıyım kıyım olan çemenlerin son nefeslik kokuları değil.. Kurt adımlarıyla ezilen yavşan kokusu değil.. Derviş çarığından sızan âb-ı hayat ile soğana durmuş lale kokusu değil.. Bir tek ben biliyorum bu kokunun ismini. Bu koku, “insandan ırak" kokusu.
Sayfa 16 - Muhsin Gazi Erdem

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Ay aydınlığım, gün ışığım canım'" "Bayramım, bolluğum, yemişim, yenim" "Göz yaşımı gözden gizli silenim!"
Sayfa 40 - Mektup, Ahmet Muhip Dıranas
İnsanın uykuya sırt çevirmesi lâzım. Peygamber-i Ekber uyumazlardı. Eğer Türkiye'de insanlar, Türk insanı, Müslüman insan, Millet-i İslâmiyye'nin insanı, İslâm Milleti'nin insanı, yeniden bir “ba’sü baʼdel-mevt” sırrını yaşamak istiyorsa, onu ihyâ' etmek istiyorsa, yeniden bir ba'sü ba'de'lmevt'e doğmak istiyorsa, uykuyu kaldırmalıdır. Uykuya düşman mı olalım? Hayır! Uykuya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, uykuya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, politikaya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, hırs-ı mâl ve hırs-ı câha dost olmayalım. Her şeye dost olalım ve paraya dost olmayalım.
Sayfa 33 - İz
Reklam
Allah'ın yeryüzüyle bir akdi vardır; insanlar birbirlerine nasıl muamele ediyorlarsa Allah da onlara o şekilde muamele eder ve edecektir. İyiyi yaşatmaya niyetlenmiş kişi, kalb-i selim sahibi olarak, iyilik görür. anlayacağımız en mühim ders şudur: "Mutluluk nadiren onu arayanlar tarafından bulunur. Ve asla kendileri için arayanlar tarafından değil."
Sayfa 183 - Kapı
"Ölümün tıbbileşmesi aracılığıyla, sağlık hizmetleri diğer tüm inançları dışlayan bir dünya dini haline getirilmiştir; bu dinin kuralları zorunlu derslerde öğretilir ve ahlaki çerçevesi, çevrenin bürokratik yeniden yapılandırılmasına uygulanır; cinsellik bile kitabına göre yaşanır, hijyen kaygısı yüzünden iki kişinin bir kaşığı paylaşması kötülenir. Zenginlerin yaşam tarzlarına hâkim olan, ölüm karşıtı mücadele, kalkınma havarileri tarafından bir dizi kurala çevrilir, dünyanın yoksul nüfusunun yaşamlarını bu kurallara göre sürdürmeleri emredilir. Ancak fazlasıyla endüstriyel toplumlarda evrilen bir kültür, ölüm imgesinin, yukarıda açıkladığım ticarileşme sürecini olanaklı kılabilirdi. Bugün uç bir noktaya varan 'doğal ölüm', artık insan organizmanın tedaviyi reddettiği âna dönüşmüştür. İnsan artık son nefesini vermiyor ya da kalbi durduğu için ölmüyor; elektroensefalogram düz bir çizgi çizdiği zaman ölüyor. Toplumsal anlamda kabul gören ölüm, insan yalnızca üretici olarak değil, aynı zamanda tüketici olarak da işe yaramaz hale geldiği zaman gerçekleşiyor."
Sayfa 158 - Kapı Yayınları, Sağlığın Gaspı, Ivan İllich
Cetlerimiz muhataralı bir arazinin üzerine cami inşa etmezlerdi. Helal rızık, bu ülkenin geçirdiği büyük dönüşümlere rağmen bu masum ve mazlum halka bir kutupyıldızı gibi yol gösterir ve kursağında haram lokma bulundurmamış olmak, onun önünde sonunda evin yolunu bulmasını sağlardı İnanmak, helal ile haram arasındaki sınırların belirsizleşmesine takat yetiremiyorsa kime ne diyebiliriz? İnanmak, benliklerimizi eritip bizi daha düzgün, daha emin insanlar haline getiremiyor ve fakat haris benliklerimizin şekil ve kıvamını alıyorsa, tamahkâr istilasından bizi ne koruyabilir?
Sayfa 83 - Kapı
Bir şair dostum, "İnsan annesini sever ve Tanrı'ya inanır," demişti, aslında bu kadar yalın...
Sayfa 32 - Kapı
O'nun lütfunu hissettiğim zaman kanatlanan bir yüreğim, O'ndan yalnızlaştığım her seferinde, can sıkıntısının bir mengene gibi sıktığı bir ruhum var.
Sayfa 16 - Kapı
Reklam
Dünyâyı yalnız madde penceresinden seyredenler için, kendi çıkarlarından başka gözlerine ne görünebilir?
Sayfa 102 - Kubbealtı
Körün unvanını arif koyarak Görenin ismine divane denildi Nice asılsız hikâyeler ilim sayıldı İlim ve irfana hikâye denildi
Sayfa 176 - Şule
Bu kadar güzelliğin şahidi ve gözlemcisi olan insan, hem de insanlardan belki de binde biriyken, insanda ölümsüzlük var mı? Dünya dediğimiz bu geçici yurdu derin bir hüzne kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Saf bir inancın pek güzel cevap verdiği bu sorulara akıl ve fen cevap veremiyordu. Bir kere daha tabiata baktım. Bu sefer gözlerimin önünden güzellikler kayboldu. Işık söndü, her tarafı karanlık kapladı. Sanki hakikat bütün dehşetiyle gözlerime göründü. İnsanın gözlerini okşayan çimenlerin yeşillikleri, latif çiçeklerin güzellikleri, sadece bir ışık oyunu! Minimini kuşların cıvıltısı, yalnızca bir hava titreşimi! Âlemleri kaplayan bu nur, sadece bir hava dalgalanması! Velhasıl hepsi bir zarurete, bir emre, bir kanuna esir.
Sayfa 25 - Şule
Neler anlatıyorum ben? Yazdıklarımı okumaya nereden başlamalı? Şu İsmet Özel'in yazdıklarını okumaya, söz hakkını yerli-yabancı para babalarından, yerli-yabancı istihbarat elemanlarından değil de, sadece ömrünü adadığı şiirlerinden alan şu İsmet Özel'in yazdıklarını okumaya nereden başlamalı? Kerameti Pentagon'dan menkul birçok akıl fukarâsının kafasını böylesi bir sualin huzursuzca kurcaladığını biliyorum. Bu sualin cevabına bilhassa yazdıklarımı benim hangi yanlışa, ne şekilde ve nerede düştüğümü göstermek kastıyla okuyanların muhtaç kaldığını da, hangi şıkkın doğru cevabı vereceğini de biliyorum. Hepsine yardımcı olmak kastıyla işe yarar formülü hemen vereyim: Ey rakkaslar, ey rakkaseler! Bıraktığınız yerden başlayın! Şahsiyet sahibi olmaya müteveccih cehd-ü gayreti ne zaman, nerede bıraktıysanız oradan. Öncelikle inhiraf ettiğiniz, gâvurun itimadını kazandığınız mahalli hatırlayın? Hatırla, senin sırtını ne zaman, nerede sıvazladılar? İşte orasıdır nirengi noktası. İsmet Özel okumaya oradan başlayabilirsin.
Sayfa 359 - tiyo
Beni rahmetle anarsın ya, işitsen, bir gün, Şu sağır kubbede, hâib, sesimin dindiğini? Bu heyûlâya da bir kerrecik olsun bak ki, Ebediyyen duyayım kabrime nûr indiğini
Sayfa 85 - 1935'te Mehmet Akif'in Şerif Muhiddin'e Hilvan'dan gönderdiği fotoğrafın arkasına yazılmış dizeler...
2.894 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.