Hikaye, gelecekteki totaliter bir toplumda geçer. Burada kitaplar yasaklanmış ve itfaiyeciler (kitap yakıcılar) kitapları bulup yakmakla görevlidir. Ana karakterimiz olan itfaiyeci Guy Montag, bu sistemin bir parçasıdır. Ancak, bir gün bir kadın tarafından okunan bir kitapla tanıştığında, farklı düşüncelere ve sorgulamalara yol açan bir dönüşüm yaşar.Fahrenheit 451, sansürün toplumu nasıl etkilediğini ve bu etkilerin insanların düşünce özgürlüğü üzerindeki sonuçlarını vurgulamaktadır. İnsanlar kitapları ve bilgiyi reddederek, yüzeydeki eğlenceye ve tüketim kültürüne odaklanmışlardır. Bu durum, kitapsız bir toplumda neyin kaybedildiğini ve insanların düşünce ve fikirlerini beslemede ne kadar önemli olan kitapların nasıl bir değere sahip olduğunu göstermektedir.
"Tek bir şey, tek bir kişi veya makine yada kütüphane tarafından kurtarılma arayışına da girme. Kendini kurtar, boğulursan da en azından kıyıya doğru gittiğini bilerek ölürsün."
Yaşamın bize verdiği milyonlarca seçenek vardır. Kimi büyük, kimi küçük. Fakat bir kararın yerine başka bir karar seçtiğinde, bütün sonuçlar değişir. Dönüşü olmayan bir yola girersin ve bu da başka yolllara çıkar.” “Gece Yarısı Kütüphanesi”ni okurken, bir karakterin hayata dair tüm pişmanlıklarını derinden hissettiğimi söyleyebilirim. Belki nefretini de. Hayatına dair sınırlarını zorlayan bir kararın eşiğine geldiğinde Nora Seed kendini ölüm ile yaşam arasında bir köprüde; Gece Yarısı Kütüphanesi’nde buluyor. İşte tam o anda, geçmişe yönelik deneyemediği, aklına takılan, başka bir çıkış noktasının olup olmayacağını düşündüğü, geciktirdiği ya da itelediklerini deneyimlemek için bir “yüzleşme” yaşıyor.Yazar bize "Pişmanlıklarini telafi etme şansın olsaydı ne yapardın" demek istiyor açıkçası. Hayata farklı bir bakış açısından bakmanızı sağlıyor.Hic tereddüt etmeden herkese tavsiye edebileceğim bir kitaptı.