Ahh Peyami Safa, seni bu kadar geç tanıdığım için öyle üzgünüm ki.
Yalnızız Peyami Safa'nın son romanı ve benim ilk Peyami Safa romanım. O yüzden büyük bir heyecan duyarak başladım okumaya. İtiraf etmeliyim ki başlangıçta o büyük heyecanımla aynı oranda bir haz duyamadım. Ana fikrin sadece toplumsal değerleri umursamayan bir cemiyet hayatının eleştirisinden ibaret olacağını sandım. Ama karakterleri tanımaya başladıkça, olaylar ilerledikçe ve bu olayların göründüğü gibi olmadığını fark ettikçe her şey değişti ve kendimi bir anda o dünyada buldum. Yalnızız Meral'in buhranlı psikolojisi, Samim'in ruhsal tahlilleri ve Simeranya isimli ülkesiyle hem psikolojik, hem diagnostik, hem de ütopik bir roman.
Meral'in ruhundaki iki farklı insanın savaşı, Samim'in bu iki farklı Meral'i sadece ağzından çıkan tek bir cümleyle fark edişi ve içindeki şüpheler yüzünden Meral'i defalarca sınaması; sonuçta Samim'in birinci ve ikinci Meral'lerinden yalnızca birinin hayatta kalması ve sonunda ortada hiç Meral kalmamış olması. Ama mevzuu olaylar ve sonuçları değil tüm bunların nasıl ve neden gerçekleştiği. İşte Samim karakterine bu noktada vuruluyorum. Diyor ki; "Laboratuvarında aradığın, incelediğin, oyduğun, dibine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yalnız ruhun yok." Bu kitap insanı kendi içindeki birinci ve ikincileri aramaya belki de daha doğrusu anlamaya itiyor.