Seneler önce İlahiyat fakültesinin bazı öğretim görevlilerinin katıldığı bir açık oturuma dinleyici olarak katılmıştım. Oturumun konusu "Kuran'ın Anlaşılması" üzerine idi. Oturuma katılan fıkıh hocası, "fıkıh ve fıkıh usulu bilinmedikçe Kuran anlaşılamaz." dedi. İslam tarihi hocası ise "İslam tarihi bilinmeden Kuran anlaşılamaz" dedi. Tasavvufçuya göre "Tasavvuf kavranmadıkça Kuran anlaşılamaz" dı. Hadis hocasına göre de "Hadis ve hadis usulu bilinmeden Kuran anlaşılamaz" dı. Açıkoturuma katılan dört öğretim görevlisi Kuran'ın anlaşılmazlığında ittifak ve hatta "icma" etmişlerdi. Fıkhı, hadisleri, tasavvufu, ve İslam tarihini anlamak ve doğruları yanlışlardan ayırmak için Kuran'ın, her şeyden önce Kuran'ın bilinmesi gerektiğini söyleyeceklerine; tam tersi bir yolla Kuran'ın önüne yüzlerce ciltlik külliyatları ve çelişki dolu uydurmaları koyuyorlardı.