Bu güzel, katkı veren değerli yorumundan dolayi ben teşekkür ederim Bilge.☺
Aslında eserin dönemini ve amacını göz ardı etmedim, sadece o nokta hakkında bir şey demek isterim. Tabii ki, ben de bir Oğuz Atay okuyacağım diye başlamayıp kendimi hazırladım ancak, eğer ortada bir edebi eser söz konusu ise benim de bu yönde bakmam gerekir diye düşündüm. Haliyle, yazarın edindiği misyonu baz alıp bir değerlendirme yapsam samimi olmazdım ve bu beni rahatsız ederdi. Ben, edebiyattaki gerçekçiliğin birebir hayattaki gibi olmasını çok doğru olduğunu düşünmüyorum, çünkü bu tarz bir gerçekçilik edebiyattan zira bir fotoğraf çekmek, video izlemek gibi oluyor. En azından benim için böyle. Devrimci bir misyonu aslında Rus klasik yazarları da edinmiş büyük ölçüde; Tolstoy, Dostoyevski vb. Ancak bunlar bence işin edebi yönünü de es geçmemişler. Rus toplumuyla aslında çok farklı değiliz bence ve gerek Tolstoy gerekse de Dostoyevski çokça okunmuş ve öldüklerinde büyük kalabalıklar onlara eşlik etmiştir. Haliyle devrimci bir misyon edinmenin böyle de bir yolu söz konusu. Bu noktada şu denilebilir ve ben de kendi kendime derim, Rusya'nın modernizazyonu bizden önce başladı ancak bu ne kadar hızlı oldu ve toplumun alt kesimine yansıdı, bu bir soru işareti. Fakir Baykurt'un bu eseri özelinde ben, edindiği edebiyat dışı misyonun, onun fazlasıyla edebiyatına gölge düşürdüğünü düşünüyorum ve bir okur olarak her ne kadar dönemi ve amacını göz ardı etmesem de beni rahatsız etti okurken. Bununla birlikte, bir zenginlik, bir farklılık olarak kabul etmene katılıyorum, bence de böyle.
Tekrardan yorumun için teşekkür ederim.☺