Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

256 syf.
6/10 puan verdi
·
18 saatte okudu
"Can Parası" adlı hikayeyi okuduktan sonra yarım bırakmama rağmen, hem son zamanlarda çok sık yarım bıraktığımın farkına vardım hem de bu yılki okuma planım içinde Fakir Baykurt'a yer verdiğim için kitabı biraz da kendimi zorlayarak bitirdim. Ayrıca eserin bir hikaye kitabı olması da bunda etkili oldu. Yazarın daha önce
Can Parası
Can ParasıFakir Baykurt · Remzi Kitabevi · 1973221 okunma
··1 alıntı·
804 görüntüleme
Gönül. okurunun profil resmi
Kalemine sağlık Kaan, eleştirel bir tarzla yazilmış güzel bir inceleme okudum. Toplumcular senin de değindiğin birçok noktalardan ötürü yıllardır eleştirilmiştir zaten. Dediğin gibi herkes eleştirilebilir. Fakir Baykurt'u "kişiliğinden" değil "edebiyatın"dan ötürü okuyan biri olarak birkaç şey yazmak istedim. Efkar Tepesi'ni ben de çoğu kurgu eserinden daha başarılı bulmuştum, bu konuda katılıyorum sana. Baykurt daha çok bir anlatıcı kurgucu değil. Yalnız eleştirilerini getirirken bazı konuları gözden kaçırmışsın gibi geldi. Eserin dönemi ve belli bir anlayışla yazılmış olması. Yani Baykurt, senin kusur gördüğün çoğu şeyi bilinçli yapmış. Mesaj verme kaygısı var evet, çünkü sanattan devrim yapmak için faydalanmak istemiş. Mesajlarını açıktan vermek istemiş çünkü hitap ettiği kesim daha çok basit düşünen, okuma zevki olgunlaşmamış okurlar. Düzyazı yazsaymış o zaman, denilebilir. Ama düzyazi bir roman ya da öykü kadar okunmaz. Bu konuyu baştan bildiğimiz için onu okurken örneğin bir "Tanpınar" dan beklediğim edebi verimi beklemem. Edebi eserlerde "yöresel dili" görmekten hoşlanmamışsın. Oysa ben bundan gerçekliği arttırdığı için ya da sadece dilin yöresel zenginliklerini görmeyi sevdiğim için hoşlanırım. Ki yazar Türkçe sözcük kullanımına çok dikkat eder. Kendisi de unutulan birçok sözcüğü ortaya çıkarmış ya da yeni sözcük türetmiştir. Zaten herkesi aynı konuştursa amacıyla çelişirdi.Mesela ben yine bir köy romanı olan Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler romanını okudum. Orada köylüler kendi diliyle konuşmuyordu. O yüzden köylüyü okumuş gibi hissetmedim kendimi. Normal bir roman kahramanlarıydılar. Toplumcuların çoğunda diyolaglar cok kullanılır, yer yer ben de sıkılırım bu durumdan. Bireyleri daha iyi tanıtmak istemiş olabilirler. Bunu da edebiyatımızdaki bir farklılık ve hoşluk olarak görüyorum ben. Nasıl Oğuz Atay'ı bol bilinçakışlı paragraflarını seviyorsam toplumcu gerçekçilerin de bol şiveli diyaloglarını severim. Toplumcuları sevmenin gerçekten köylü olmakla ya da anlatılan tarzdaki insanlarla yaşamakla epey ilgisi var. Ben bu insanları çok iyi resmettiğini gördüğüm için okumaktan ayrı bir zevk alıyorum. Bizim edebiyatımızın gelişim çizgisi çok tuhaf aynı anda hem Fakir Baykurt'u hem Oğuz Atay'ı çıkarabilmişiz. İyi ki de çıkmış bu farklı tarzda yazarlar. Bir eseri "başarılı" bulurum ama sevemem, pek içselleştiremem . Kimi zaman da edebi ölçütlere göre zayıf olur ama farklı bir yönden beni yakalayabilir. Ki ben önce Orhan Pamuk'u, Cengiz Aytmatov'u, Tanpınar'ı okudum sonra toplumcuları. Yerli edebiyatımızı okumak, irdelemek, eleştirmek çok kıymetli benim için teşekkür ederim tekrar:))
Kaan okurunun profil resmi
Bu güzel, katkı veren değerli yorumundan dolayi ben teşekkür ederim Bilge.☺ Aslında eserin dönemini ve amacını göz ardı etmedim, sadece o nokta hakkında bir şey demek isterim. Tabii ki, ben de bir Oğuz Atay okuyacağım diye başlamayıp kendimi hazırladım ancak, eğer ortada bir edebi eser söz konusu ise benim de bu yönde bakmam gerekir diye düşündüm. Haliyle, yazarın edindiği misyonu baz alıp bir değerlendirme yapsam samimi olmazdım ve bu beni rahatsız ederdi. Ben, edebiyattaki gerçekçiliğin birebir hayattaki gibi olmasını çok doğru olduğunu düşünmüyorum, çünkü bu tarz bir gerçekçilik edebiyattan zira bir fotoğraf çekmek, video izlemek gibi oluyor. En azından benim için böyle. Devrimci bir misyonu aslında Rus klasik yazarları da edinmiş büyük ölçüde; Tolstoy, Dostoyevski vb. Ancak bunlar bence işin edebi yönünü de es geçmemişler. Rus toplumuyla aslında çok farklı değiliz bence ve gerek Tolstoy gerekse de Dostoyevski çokça okunmuş ve öldüklerinde büyük kalabalıklar onlara eşlik etmiştir. Haliyle devrimci bir misyon edinmenin böyle de bir yolu söz konusu. Bu noktada şu denilebilir ve ben de kendi kendime derim, Rusya'nın modernizazyonu bizden önce başladı ancak bu ne kadar hızlı oldu ve toplumun alt kesimine yansıdı, bu bir soru işareti. Fakir Baykurt'un bu eseri özelinde ben, edindiği edebiyat dışı misyonun, onun fazlasıyla edebiyatına gölge düşürdüğünü düşünüyorum ve bir okur olarak her ne kadar dönemi ve amacını göz ardı etmesem de beni rahatsız etti okurken. Bununla birlikte, bir zenginlik, bir farklılık olarak kabul etmene katılıyorum, bence de böyle. Tekrardan yorumun için teşekkür ederim.☺
fiLiz okurunun profil resmi
Okurken köy romanları okumayı neden sevmiyorum sorusunu düşündüm.Şive olması mı yoksa çözümsüzlük içinde geçen ortamlardan daralma gelmesi mi ikiside olabilir.Sanırım yaşanmışlıklarımızla ilgili bir durum.Kentsoylu kişiler hayatlarında konfor adına minimal çözümler üretip daha rahat yaşam sürerken köysoylu hayatta en doğal olan ihtiyaçlara ulaşmak güçleşir.Ancak bu normal bir durum olarak görülür- çünkü herkes öyle yaşar - değişim çok zordur böyle gider. Sevmiyorum dedim ama okumadım demiyorum.Birçok örnek roman kahramanı ve olay yazabilirim.Toplumcu yazarları ve köy romanlarını okumak zorundayım bunlar şehirlere göç öncesi geleneksel yaşantının köyde devam eden yönü.Sonra aynı yapı şehirde devam ediyor.Ülkemizin gerçeklerini anlamak doğru yorumlamak açısından önemli. Vali Yazıcıoğlu dizisinde bir bölüm geldi aklıma .Yeni atanan vali, yanına hışımla gelen köylüye kızamaz .otuz sene önce köprüsü yıkılan köye bir köprü yapılmamış köylünün karısı hastaneye gidememiş doğumda ölmüş bebekle valinin karşısına dikilir..Vali köylü kadere razı gelsin gelmesine ama bu kader değil otuz sene daha köprüsüz kalmak kader olmamalı der. Toplumcular bunları köy romanlarıyla yazmış. Yazını sadece kitap okuru için kaynak olarak görüyoruz .Galiba hata yaptığımız bir durum .Sinema ve tiyatro için de ciddi kaynak oluşturuyor. Bunu iyi edebiyat kötü edebiyat olarak değerlendiriyoruz ya ondan yazdım.Kötü edebiyat iyi bir film oluyor bazen . Yada çok güldüren bir show vs
Kaan okurunun profil resmi
Yorumunuz için teşekkür ederim. Sinema ve tiyatro için kaynak olabilir ancak buna kaynak olma olasılığı üzerinden bir okur olarak değerlendiremem. Çünkü ben bir hikaye okuyorum, önüme hikaye türünde bir ürün getirilmiş. Bu açıdan en azından bu noktada bir hata yaptığımı ben düşünmüyorum. Tabii ki, Türk edebiyatının gelişim sürecini, toplumun değişimini göz ardı etmemeliyiz ancak bunları göz önüne fazlasıyla alıp beğenmiyorken beğenir gibi psikolojiye girmem, ve gözüme çarpan, aklıma takılan noktaları belirtmeden beğenir gibi olma psikolojisinden dolayi bir yazı ortaya koysam bu oldukça yapay ve samimiyetsiz olurdu. Bu yanlış anlaşılmasin, beğenen insanlar tabii ki bu yönde yazılar yazarlar, benim burada kastım, kendi okuma sürecim. Bugün bir yerde okumuştum. Zamanında Yaşar Nabi'nin toplumculara yaptığı eleştirisinden çok hoşuma giden ve benim de aslında demek istediğim hususu gördüm, inceleme yazmadan evvel denk geldeydim, incelemenin başında koyardim. Yorumunuz vesilesiyle burada paylasayim: “İdeoloji besleyici bir gıda gibidir. Fakat yavan yutulmaz. Onu sanatın kokusu ve tadıyla örtünüz ki sizi okuyup faydalanacakların sayısı daha kabarık ve eserinizin hafızalarda bırakacağı izler daha derin olsun” Sizi anlıyorum, yorumunuz için teşekkür ediyorum. Sadece kendimi biraz daha açık ifade etmek istedim.☺
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.