Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

230 syf.
·
Puan vermedi
·
19 saatte okudu
Refik Halit Karay ve "Sürgün"ü
"Sabaha karşı Beyrut göründü." diye başladı sürgünümüz Yüzbaşı emeklisi Hilmi Bey'in romanı. Öyküyü baştan az çok bildiğim için şöyle düşündüm: "Keşke Beyrut gibi deniz kenarı ve hareketli bir kent yerine sakin bir iç şehre sürülseymişsin Hilmi Bey. Şimdi aklına hep İstanbul gelecek." Nitekim çok geçmeden Hilmi Bey beni yanıltmadı #138151483 Ve olaylar hep İstanbul hasretiyle cereyan etti durdu. SÜRGÜN, kendisi de yıllarca sürgün hayatı yaşayan bir adamın romanı. Bu yüzden okunmadan evvel mutlaka yazarın hayatına ve sürgünlük öyküsüne bakılması gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde eser, daha anlamlı ve tesirli olacaktır. Ben de roman hakkındaki izlenimlerimi aktarmadan önce yazardan bahsetmek isterim. Karay'ın yaklaşık seksen sene süren bol olaylı ve eserli hayatı için burada söylenebilecekler kısıtlı. Ama bir yazar düşünün ki hem Osmanlı devletinde hem de cumhuriyet devrinde sürgün görmüş. Bir yandan milli mücadeleye karşı bir yandan milli edebiyatın bir temsilcisi. İttihat ve Terakki'yi mizahi yazılarıyla sıkıntıya sokmuş, Birinci Dünya Savaşı yenilgisi ardından ülkeyi terk eden komutanlara hitaben "Ziyafet bitti, ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden, efendiler nereye?" diye başlayan ünlü yazıyı yazmış. Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katılmış, Sabah ve Peyam gibi milli mücadele karşıtı gazetelerde yazmış. Sarayla, özellikle Damat Ferit Paşa ile yakın münasebetler kurmuş. Posta Telgraf Umum Müdürü iken Anadolu'dan gelen telgraflara izin vermeyip Kurtuluş Savaşı'nın aleyhine işler yapmış. ( Yıllar evvel okuduğum
Şu Çılgın Türkler
Şu Çılgın Türkler
kitabında Turgut Özakman Refik Halit'in milli mücadele hakkında alaycı bir yazısını paylaşmıştı ama kitap yanımda olmadığı için teyit edemedim.) Daha sonra Yüzellilikler Listesi'ne dahil edilip sürgüne gönderilmiş. Beyrut ve Halep'te milli duygularla şiirler ve düzyazılar yazmış, cumhuriyeti ve inkılapları övmüş. Hatay'ın Türkiye'ye katılma sürecinde gençleri örgütleyerek çeşitli katkıları olmuş. Atatürk, kendisinin faaliyetlerini ve eserlerini taktir ederek kendisini affetmiştir. Yazarı daha iyi tanımak için okuduğum biyografide (
Refik Halit Karay
Refik Halit Karay
) Yakup Kadri'nin şöyle bir anısına denk geldim: "Bir akşam, Atatürk, sofraya oturduğumuz sırada "çocuklar, demişti, size bu akşam tadına doyum olmaz bir ziyafet-i edebiye çekeceğim'' ve elinde tuttuğu cep dergisi kıtasında bir kitabı göstererek 'bu'', diye ilave etmişti, ''Refik Halid 'in yirmi yıllık bir akıl hastasının şuuru yerine gelip kendini baştan başa değişmiş bir Türkiye içinde bulunca, tekrar dirilişini gösteren bir tiyatro piyesidir". (
Deli
Deli
adlı eserden bahsediliyor.) Refik Halit Karay'ın kendisi anılarında Atatürk'ü ilk başta anlamadığını ve onu tanıma fırsatını kaçırdığını belirterek Mustafa Kemal'i övmüştür. Yine,
Refik Halit Karay
Refik Halit Karay
adlı biyografisinde Şerif Aktaş, yazar sürgündeyken Türkiye'de onun eserlerinin milli duyguları uyandırmak için okullarda okutulduğunu vurguluyor. Karay, İstanbullu bir yazar. Saray çevresine yakın, elit bir ailede büyümüş. Batı eğitimi ve annesinden Osmanlı terbiyesi almış. Sürgün yıllarında ise Anadolu'yu ve Osmanlı'dan kopan Ortadoğu şehirlerini tanımış. Eserleri için gerçek kişiler ve öyküler toplamış. Bu birikimi sayesinde samimi ve gerçekçi yapıtlar ortaya koymuş. Birçok yazar ve araştırmacı tarafından Türkçeyi en iyi kullanan yazarlardan biri olarak görülüyor Karay. Ziya Gökalp kendi çağında "Türkçeyi en iyi kullanan muharrir olduğu için" yazarı İttihat ve Terakki zulmünden koruduğunu söylemiş. Edebiyatın hemen her alanında bolca eser vermiş yazar.Özellikle öykücülük alanında edebiyatımıza yeni soluklar getirmiş, sade bir Türkçeyle sunduğu Anadolu hikayeleri milli edebiyatımıza yol açan eserlerden olmuştur. Gerçekten yazarın ilk sürgünlük yıllarının ürünü olan Memleket Hikayeleri ve ikinci sürgünlük yıllarının ürünü olan Gurbet Hikayeleri'nde çok müstesna öyküler vardır. Özellikle Şeftali Bahçeleri öyküsü benim için çok özeldir. Gelelim Sürgüne: Kendisinin ilk sürgünündeki benzer bir sebeple Beyrut'a sürülen Hilmi Bey, Refik Halit'ten parçalar taşıyor. Onun gibi çeşitli şehirleri dolaşarak sürgünlüğün çeşitli zorluklarını yaşıyor. Karay, kendisi ve çevresindeki insanlardan ilham aldığı için sanırım, oldukça canlı ve inandırıcı bir roman yazmış. Hilmi Bey ile beraber Osmanlı'dan kopan şehirlerin durumunu ve taze cumhuriyeti seyrediyoruz. Karay, bize farklı farklı karakterlerle Osmanlı'nın dağılışı sırasındaki farklı portreleri tanıtmış: Siyasi sürgünler, ahlak sürgünleri, casuslar, cumhuriyet aleyhine particilik yapanlar, Osmanlı hanedanından prensler, prensesler... Osmanlı soyundan geliyorum diye halkın dini ve manevi duygularını sömürerek dilencilik yapan sahtekarlar da var. Kimin ne olduğu belli olmayan karışık bir toplum düzeni görüyoruz. Bir yandan da büyük bir ahlaki çöküntüye uğramış yerli halk eserde kendine yer buluyor. Basit bir kurguyla ve alışıldık trajedilerle olayların anlatıldığı eserde, görülüyor ki asıl dert "roman sanatı" değil sancılı bir dönemin panaromasını çıkarmak. Yer yer gerçek tarihi olaylar kurguya yedirilmiş. Özellikle Hatay meselesi dikkat çekiciydi. Ama bu demek değil ki romanda bireyler ihmal edilmiş. Bu konuda beklentimi aştığını ifade etmeliyim. (Daha çok dönemine göre düşünüyorum) Karay, romanı yazdığı yıllarda Freud okumaları yapıyormuş. Bu etkileri özellikle kötü karakterlerin tahlilinde kullanmış. Daha önce de dikkatimi çekmişti: Romancı; sadist ruhlu, kötü insanları anlatmada daha başarılı. Yazarın kendine has mizah anlayışıyla yaptığı kimi tahliller dikkatimi çekti: Hilmi Bey'in şehzade yanında sığıntı oluşunda: #138200761 Osmanlı şehzadesinin hastalıklı karakteri için: #138206308 Bir garsonun küçük intikamında: #138216113 Özellike Seherin acıdan, dayaktan, hakaretten, aşağılanmaktan nasıl haz aldığını, kendi gibi olmayanları kendine benzetmek isteyişinin anlatımı çok başarılıydı. Şehirlerin ve özel olarak mekanların tasviri çok canlıydı ve insanları birbirine benzetme yetisi çok gerçekçiydi. Eserde dikkat çeken bir diğer husus da yazarın cinselliği sık sık ve açık olarak ele alışıydı. Yer yer kaba bir şehvet bazen de erotizm şeklinde açığa çıkıyordu bu anlar. Bu bakımdan kadınların ele alınış şeklini sevmedim. Romanda hiç iyi kadın karakter yoktu, diyebilirim. Seher en son pişman olacak ve akıllanacak sandım bir an. Çok sıradan olacaktı ama olmadı neyse ki . Romanın ruhuna aykırı olurdu. Son sahnede Seher'in dansı sürdü. Tıpkı Kiralık Konak'ın Seniha'sı gibi. Ne diyordu son cümlede Karay'ın yakın arkadaşı Yakup Kadri, " Seniha sadece güzel ve süslüydü." Tıpkı Seniha gibi Seher de hep düşündürecek beni. Hilmi Bey de yerli edebiyatımız içinde farklı konumunu hep koruyacak. Sonuç olarak, tarihi ve sosyal arka plana sahip, gerçekçi, inandırıcı, temiz ve kıvrak bir Türkçesi olan akıcı romanları seviyorsanız ve Refik Halit Karay'ın romancılığını merak ediyorsanız bu eseri mutlaka okuyun, derim.
Sürgün
SürgünRefik Halid Karay · İnkılap Kitabevi · 2018455 okunma
··
5,4bin görüntüleme
Furkan okurunun profil resmi
Mükkemmel bir inceleme listeme ekledim
Muhammed Nurullah Yiğit okurunun profil resmi
Refik Halid, sürgünün ilk yıllarında değerli şahsiyetlerin pek çoğunu paspaslar. Rıza Tevfik'e gönderdiği bir mektupta (5 Temmuz 1927) "Veremden gebermesin diye kuvvetle beslediğim Yakup Kadri, zindandan kurtardığım Falih Rıfkı, eski donlarımı verdiğim Ruşen Eşref, selam göndermiyorlar." diyerek isyan etmişti. Hatta Halide Edip için "çarşamba karısı" ifadesini kullanmıştı aynı mektupta
Gönül. okurunun profil resmi
Yazarın hayatı son derece gidiş-gelişli. Uzun da yaşamış, dönemi ve sanatıyla beraber uzun uzun ele alınası bir yaşam.
Seda okurunun profil resmi
Gönül, yüreğine sağlık canım. Tezim için çok değerli, etkili cümleler kurmuşsun, istifade edeceğim🙏
Gönül. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Tezinde küçük bir iz bırakabilirsem ne mutlu olurum😊
Gönül. okurunun profil resmi
"Yenilerde okudum, 1943'te Refik Halid'e, yazdığı roman ki­şileri arasında en çok hangisini sevdiğini soruyorlar, "Sürgün'deki Hilmi Efendi'yi" diye yanıtlıyor (Edebiyatı Öldüren Rejim). Son­ra, bir romancının eserlerinde kişileri nasıl yarattığı da sorulmuş: "Hikâye ve romanlarımdaki kahramanlar beni değil, benliğimi taşırlar."
Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu
Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu
Kaan okurunun profil resmi
Fevkalade bir inceleme olmuş. Emeğinize sağlık.
Gönül. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.
Emel Keleş okurunun profil resmi
Emeğine sağlık Gönül, ne çok emek bu inceleme🙏
Gönül. okurunun profil resmi
Emel Keleş
Emel Keleş
, teşekkür ederim. Edebiyatımızdan bahsederken bazen çenem düşüyor😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.