İslam literatüründen ve tuhaf gelecektir; lakin Johan Sebastian Bach'ten edindiğim bir alışkanlığım var.
Her yazımın sonunu "Soli Deo gloria"
(Yalnız Tanrı'ya şükürler olsun) ve "الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ" (hamd yalnızca alemlerin Rabbi Allahadır) ile bitiriyorum.
Hissiyatı da gücü de pek tesirli.
İçim daraldığı, canım sıkıldığı için yazıyorum bu satırları. Yazmazsam ruhsal bir bunalım içine girecekmişim gibi geliyor. Doğrusunu istersen, sevgili okuyucu, yazı yazmak beni ziyadesiyle rahat hissettiriyor. Kimseye eyvallahım olmuyor yazarken, kimsenin nazını çekmeme gerek kalmıyor. Yazım, beni bütün dikkatiyle dinliyor. Bir an olsun bana
Hep benimle olan ama hiç benim olmayan varlığın yarattığı huzursuzluk uykudan korkar etti beni. Üç gecedir uyuyamıyorum. O şeyin varlığı beni uyku ile uyanıklık arasında tutup rahatsız ediyor sürekli.
O hep benimle olan ama hiç benim olmayan şeyin gözüme sen gibi göründüğünü söyleyebilmiştim sana. O an aşık olur muydun bana? Bunları seni üzmek için mi yapıyorum? Deliriyorum.
Kübra
@lotuscicegi7
·
27 Nisan 18:54
Acıtmak, incitmek, üzmek istemiyordum onu; ama günler geçtikçe bilerek ya da bilmeyerek acıtıyor, incitiyor, üzüyordum.
Bilmek neye ömür
içerdeyse eğer heves ve
kent yolları üzerinde yakılan
iblis hanları; yazısı da, turası da
bir, silik, meczup, kederli zaman
adına konuşulan mukaddes; sus;
Renk vermiyor siyah soyut
tehlikedeyken dip beden.
Edebiyat-ı Cedide'ye "Servet-i Fünûn'un Edebiyatı" adını vermek çok yanlıştır: Servet-i Fünün'un doğurduğu, kundakladığı, büyüttüğü, kucakladığı, yaşattığı, hiç değilse beşiğini salladığı şöhretler hem Edebiyat-ı Cedide'ye, hem Fecr-i Âti'ye hem de geçen Dünya Harbinden bugüne kadar daha yeni nesillere mensup, yarım asırlık edebiyat tarihimizi dolduran isimlerin hemen hepsidir. Servet-i Fünûn âdeta bütün yenilik edebiyatımızın cümle kapısıydı ve oradan geçmeden, ileride daha esaslı tasfiyelere hazırlanmak şartiyle, kültür sarayımızın bahçelerini dolduran kalabalıklara katılmak mümkün değildi. Ben de bu kapıdan geçtim. İlk yazılarım, Maupassant'tan tercümelerim, La Bochefoncauld'ya ve Rousseau'ya dair müptedice incelemelerim, geçen Dünya Harbinde, Servet-i Fünûn'da çıktı. Bu mecmua, hayatının ikinci yirmi beş yılı içinde, şaşmadan ve usanmadan, amatörlerin tecrübe tahtası ve heveslerin tezgâhı olmaya devam etmiştir.
Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.