Yine yeni ve bilmediğim bir yazar ile yolculuğa çıkmış bulunuyorum. Ben bu konuda biraz takıntılıyım sanırım. Ne yazık ki birazcık ön yargılı davranıyor ve sanırım paranoyakça hareket ediyorum.
Daha önce yaşadığım
Jo Nesbo hezimeti bu paranoyaklığı tetikledi sanırım.
Bu kitap bana bir şeyi tekrar hatırlattı.
''Hikaye kadar anlatıcı ve nasıl anlattığı da önemlidir''
Aslında Wulf Dorn farklı bir hikaye yakalamış. ( Kitabın sonunda bu hikayenin gerçek bir olaydan esinlendiğini yazmış). Ama anlatırken ne yazık ki pek başarılı olamamış. Kitap son yüz sayfaya kadar ağır ilerliyor. Ne yazık ki okurken sıkılıyorsunuz. Kararterlere yeterince adapte olamıyor, verilmek istenen gerilim havasını tam manasıyla yaşayamıyorsunuz. Yazar bir çok yerde okuyucunun kafasını karıştırıp, ileride ters köşe yapmak için mücadele vermiş ama bunu göstere göstere yaptığından bu mücadelesi yeterli etkiyi verememiş. Hani seyrettiğiniz bir filmde acemi oyuncunun veya figüranın kestiği roldeki yapmacıklığı hissedersiniz ya, bu ters köşe mücadelesi tıpkı o acemi oyuncunun acemice rol kesmesine benzemiş.
Aslında kitabın sonunda gerçekten beklenmeyen bir ters köşe ( hatta ters köşenin kralı) var ama başlarda yapılan bu acemice girişimler insanı rahatsız ediyor doğrusu.
Psikiyatrist bildiğim kadarıyla yazarın yayımlanan ilk kitabı. Bahsettiğim hataları yazarın acemiliğine veriyor ve serinin ikinci kitabı olan
Şizofren ile geçecek olan dakikalarıma doğru yol almaya başlıyorum.