Gönderi

126 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
36 saatte okudu
Kitaba Dair Ders Notları, Düşüncelerim ve Dickens Karşılaştırması
#Romanın Yazılışı: Romantik ekolün bütün özelliklerini taşıyan bu roman otobiyografik özellikler taşır. 1749-1832 yılları arasında yaşayan Goethe, henüz yirmi iki yaşındayken on dokuz yaşındaki Carlotte (bu isme dikkat edin) adlı nişanlı bir kızla tanışmış ve onu çok sevmiştir. Fakat kız dört yıldır nişanlıydı ve Goethe'ye herhangi bir ümit de vermiyordu. Duygularını bastırmaya çalışan Goethe o sıralarda, benzer bir imkânsız aşk yaşayan eski bir arkadaşının intiharı haberini almış, bu olay romanının kurgusunu tamamlaması için ona esin kaynağı olmuştur. #Romanın Özeti: Şimdi özetini verelim ve Romantik ekolün özelliklerini bu romanda gözden geçirelim. Werther büyük şehirde yaşayan, gelecek vaat eden işi olan bir gençtir. Ancak sosyetenin ikiyüzlü yaşam tarzından bunalınca kendisini güzel tabiatın ortasındaki bir kasaba olan Wahlheim’a (Valhaym) atar. Burada Lotte (Carlotte’yi hatırladınız mı?) adlı genç bir kızla tanışır. Annesi ölmüş olan Lotte yüksek bir memur olan Albert ile nişanlıdır. Werther, bu çift ile arkadaşlık kurar. Fakat kısa zamanda Lotte’ye âşık olur. Duygularını engellemek isterse de bunu başaramayınca Wahlheim'dan ayrılarak tekrar şehir ve sosyete hayatına döner. Ancak bu hayatla avunması imkânsız hale geldiği için görevinden istifa eder. Farklı mekânlarda dolaşmaya başlarsa da artık doğa da onu avutamamaktadır. Kendisini engelleyemeden tekrar Wahlheim'a döndüğünde Lotte evlenmiştir. Genç kadın Werther'i görmekten mutluysa da onun heyecanından, gözyaşlarından durumunu anlar. Kendisi de Albert ile mutlu olamadığını geç de olsa fark etmiştir ve Werther'e karşı ilgisiz kalamamaktadır. Ancak Albert'e sadakatini duygusal düzlemde dahi korumayı ilke edindiğinden susmayı yeğler. Albert, Werther'in durumundan şüphelenerek Lotte'yi ona ümit verecek durumlara girmemesi için uyarır. Lotte, Werther'e karşı soğuk davranmaya başlar. Bu durum Werther için gerçek bir yıkımın başlangıcıdır. Bir akşam Lotte ve Albert'i ziyarete gider. Albert evde yoktur. Sohbetten kaçınan Lotte kitap okumalarını önerirse de okudukları içli aşk şiiri (elbette Romantik ekoldendir) gözyaşları içinde birbirlerinin kollarına atılmalarından başka bir işe yaramaz. Artık her şey açıklanmıştır. Bilmek onlara sadece bir suç ortaklığı getirir. Dokunmak cennetten kovulma anıdır. Lotte kaçarak kendisini bir odaya kapatır ve Werther’i kovar. Eve dönen Werther uşağıyla Albert'in silâhlarını istetir. Uşak, silâhları Lotte'nin verdiğini söyleyince Werther büyük bir aşkla silâhlara dokunur ve derin cümlelerle dolu bir mektubu ölümünden sonra Lotte'ye verilmek üzere arkasında bırakarak intihar eder. #Trajik Şema: Werther'in içine düştüğü durum bize trajik şemasını verir. Bu, edebiyatta ezeli aşk üçgeni olarak tanımlanır, tekinsiz bir üçgendir ve en çok kullanılan vaka şemalarından biridir. (Lotte, Albert ve Werther). Werther Lotte'ye aşkla bağlıdır, Albert'e ise dostlukla. Werther'in konumu trajiktir. Çünkü evli bir kadına âşıktır. Lotte ve Albert arasında bağların en güçlüsü vardır: Evlilik. Bu bağ arkasına toplumun, dinin, yasaların, ahlâkın ve vicdanın desteğini almıştır. Ancak böyle kuvvetli bir bağa kafa tutabilecek yegâne duygu da aşktır. Diğer yandan Albert ona güvenmiş, evinin kapılarını açmış, dostluğunu esirgememiştir. Werther'in bu kıymetler arasında seçim yapması gerekir. #İntihar: Roman Werther'in, aşkından feragat edebilmek adına verdiği mücadelenin yakıcı satırları ile doludur. Çünkü o, Lotte ve Albert arasındaki evlilik bağına değer vermektedir. Ahlâksız biri değildir, bütün erdemleri hiçe sayarak nişanlı (sonra evli) bir kızı yoldan çıkarmak sevdasında hiç değildir. Roman boyunca Werther kendisi için düşmek yerine başkaları için yükselmeyi tercih eder. Ancak aşk duygusunun da önüne geçememektedir. Çünkü Romantik bireyin kendisini en fazla gerçekleştirdiği alan aşktır. Bu çatışma içinde çıkışsız kalması Werther'in intihar nedenidir. Kıymetlerden birini feda edebilse, bir çıkış bulabilecektir. Bulamaz. Sorulması gereken bir soru, yazar olarak Goethe'nin hangi kıymeti yücelttiğidir. Eserin Romantik çağda yazıldığı düşünülürse, Goethe'nin aşkı yücelttiği düşünülebilir. Fakat Goethe'nin asıl mesajı bu kıymetler arasında tercih yapmanın zorluğunu göstermektir: Aşkın önüne geçilemez ama evlilik kutsaldır. Böylece belki Goethe'nin asıl söylediği trajedinin ölümcül olduğudur. Böyle bir soru da sorulmaması gereken cevapsız bir sorudur. Sonuçta Goethe, "Yaşadım, sevdim, çok acı çektim", demektedir. Ama o yazmış ve "kurtulmuştur". İntihar Werther'in payına düşer. (Sanatçının bu deşarj haline Aristo’dan bu yana katharsis denir.) #Tabiat: Romantizmin Babası sayılan J. J. Rousseau Romantizmin tabiat anlayışını ortaya koymuştur. Buna göre doğa saf, uygarlık kirlidir. Öyleyse insan uygarlığın merkezi şehirlerde mutsuz, tabiatın kucağında mutlu olur. Bu romanda da Romantizmin ilkeleri doğrultusunda her şey doğal olana doğru akar. Werther yozlaşmış ve sunileşmiş bir şehir yaşamından doğanın saf kucağına (Wahlheim) kaçar (roman boyunca şehirden tabiata gidiş üç kez yinelenir). Romanda çürümüş sosyete yaşantısının, iki yüzlü ilişkilerin, ahlâksızlıkların, yapay insan ilişkilerinin eleştirisi yapılır. Doğa ise safiyetiyle insanı özüne döndürür. Her Romantik birey, tabiat karşısında bir tür kendinden geçme hali yaşar. Varlığın anlamı çözülür, yaşamın mahiyeti anlaşılır. İnsan varlık bilincine erişir. Bu, Romantik bireyin kendini gerçekleştirme anlarından bir diğeridir. (İlkini az evvel söyledim, aşktı). #Bir Anlatım Biçimi Olarak Günlük ve Mektup: Roman büyük ölçüde mektuplar ve günlük biçiminde düzenlenmiştir ve anlatım 1. T. Ş. "Ben" ağzından yapılmıştır. Ben ağzı anlatım Romantik karakterli bu romanda kahramanın coşkusunu ve duygularını aktarmak bakımından yazara kolaylık sağlar. Okuyucunun paylaşımı ve inancı kolaylaşır. Werther, mektuplarını arkadaşı Wilhelm'e hitaben yazmaktadır. (Wilhelm olaylarla doğrudan ilişkisi bulunmayan bir dış kahramandır). Duygu ve hayallerin coşkun anlatımına imkân tanıyan günlük ve mektup gibi türler ve bu teknikle kaleme alnmış romanlar Romantik ekolde çok yaygındır. #Romantik Zaman: Bu romanda zaman, Romantik ilkelere uygun olarak düzenlenmiştir. Şöyle ki; Werther duygularını hep tabiat hallerinin şairane yorumlarıyla iç içe aktarır. Duygularıyla mevsimler arasında paralellik vardır. Mektupların tarihine bakılırsa olaylar mayıs başında başlar. Aşk baharda filizlenir, yazda olgunlaşır. Fakat Werther'in bu masalsı atmosferden çıkmak gerektiğini fark etmesi gecikmez. Güz başlamıştır. 3 Eylül'de "Buradan gitmek gerek" diye yazar. Kasvetli bir güz, soğuk bir kış, puslu bir mart ayı geçer. Bunlar hep Werther'e acı veren kent ve sosyete yaşamına refakat eden zamanlardır. Werther mayısla birlikte yine doğaya döner ama bu artık eski doğa değildir. Çünkü onun aşkınlığını sağlayan aşk gerçekleşememektedir. Zaten o tabiatı olduğu gibi değil duygusal bir bakış açısıyla gören tipik bir Romantiktir. #Romantik Birey: Şahıs kadrosunun kalabalık olmadığı bu romanda üç kahraman ön plana çıkar. Lotte, Werther ve Albert. Bunlardan ilk ikisi Romantik bireylerdir, Albert ise gerçekçidir. Lotte ve Werther denk karakterlerdir. İçli, duygulu, sanat ve doğa sever. Lotte duru ve masumdur. Sosyetenin süslü, yapay güzelleriyle tezat içindedir. Taşıdığı doğal güzellik ile Werther'in insan olarak özünde sakladığı masumiyet ile yüz yüze gelmesini sağlar. Etrafında abartısız iyilik manzaraları oluşturan Lotte için sık sık yinelenen imaj "melek"tir. Lotte ve Werther birbirine denk çizilirken yazarın Albert karakterine bir olumsuzluk yüklememesi Werther'in trajedisini arttırır. Albert kötü bir insan değildir. Fakat diğer ikisinin aksine mantıklı ve zihnî bir tiptir; "Aklı başında bir insan". Büyük acılar ve çözümsüz aşklar için değil, sıcak ve mutedil bir sevgi, mazbut bir aile babası olabilecek karakterdedir. Roman sonunda aşk için intiharı anlamsız bulan tavrı, işleri pratik bir zekâ ile kısa zamanda yoluna koyma becerisi ile bir iç dünyadan çok görünür dünyanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek ortalama bir karakterdir. #Sonuç Olarak: Genç Werther’in Acıları, içerdiği trajik şeması, mektuplar ve günlük tarzındaki anlatım biçimi, tabiatı yüceltmesi, zamanın işlenişi, romantik bireyleri vb. bakımından Romantik ekolün bütün özelliklerini taşır. Burada uyarmam gereken önemli bir husus var. Trajik şema, mektup tarzı anlatım, tabiat, zaman gibi unsurlar başka ekollerde de karşımıza çıkar. O halde bunları bu romanda Romantik kılan şey yazarın onları işleyişindeki tavırdır. Romantik yazarın elindeki aynanın diğer aynalardan farklı olmasıdır. Sakın unutmayın, gerçekler üç aşağı beş yukarı her dönemde aynıdır. Fark, yazarın onları işleyişindedir. (Nazan Bekiroğlu, Batı Edebiyatı Dersi, Ders Notları, Tarih: 23.05.2022) #Kitaba Dair Notlarım/Düşüncelerim: Yeni bir kitaba başlamam için önümde duran bu kalın kitabı bırakmam gerekiyordu. Homeros’un İlyada’sı. (Olacakları bildiğim için kitabı akıcı bir şekilde okuduğum söylenemez. Tabi kalınlığı da insanı yıldırıyor. Ayrıca türlü türlü tanrıların isimlerini akılda tutmak, özelliklerini hatırlamaya çalışmak her seferinde arkadaki sözlüğe bakma ihtiyacı insanı bezdiriyor.) Paris ile Menelaos’un teke tek dövüşünün yaşandığı bölümü bitirmiştim. En son Aphrodite dövüşte yenilmek üzere olan Paris’i kaçırıp (kurtarıp) Helena’nın yanına götürüyordu. İlyada’yı daha sonra bitirmek üzere, (yoksa başka kitapta okuyamayacağım) Genç Werther’in Acıları’nı okumaya başlıyorum. Kitapta ilk gözüme takılan Homeros oluyor doğal olarak. Ben Homeros’u okumayı bırakıyorum Werther okumaya başlıyor. Gerçi sonradan fark ediyorum, Werther Odysseia’yı okuyor. Olsun, sonuçta Homeros’ta birleşiyoruz. (Merak ediyorum acaba ölmeden kitabı bitirebilmiş miydi?) Kitaba başlamadan önce konusuna, vermek istediği mesaja ve daha birçok detaya sahiptim. Kitabı okumak, benim Werther’le bir bağ kurmamı sağladı. Kendimi onunla ilişkilendirdim ister istemez. Tabi anlatımın 1. T. Ş. "ben" ağzından yapılmış olması bunda etkilidir. Kitapta beni daha çok etkileyen Werther’in gözlemleri, çevresi hakkındaki düşünceleri. Bu kitapta aşk benim için neredeyse ikinci planda kaldı diyebilirim. (Kitabın bu yönüne zaten biliyor olmam bunda etkili olmuştur.) Doğaya, insan doğasına, kendine, köylülere ve daha önce içinde bulunduğu soylu insanlara dair gözlemleri bence kıymetli. Orada anlattıkları üzerinden bir dünya kurgulasa belki de daha farklı bir dünya açılacaktı önüne, belki yine çıkmaza girecekti anlam arayışında bunu bilemeyiz tabi. Bildiğimiz ise aşkı, sevgisi ve anlamın kaybolması onu ölüme sürükledi. Kitapta ciddi bir şekilde ölümü hissettiğim tarih 26 Ekim. “-Ah, insan öyle fani ki, yaşadığından gerçekten emin olduğu bu dünya bile, sevdiklerinin ruhunda ve hatıralarında o da sönüp kaybolacak, hem de çok çabuk!” Kitabın sonralarına doğru Werther kendini dilenen ihtiyar bir kadınla kıyaslıyor. Burada yaşlı kadının yaşamak için maddi ihtiyacını ön plana çıkarıyor. Werther’in ihtiyacı ise manevi bir ihtiyaç yaşamak için. Bu ihtiyacı gideremiyor. Anlamını kaybetmiş bir dünyayla karşı karşıya. Oysa köylüler yaşamlarını devam ettirmek için sürekli çalışıyor, açlıklarını giderip bir gün daha fazla yaşamak için özgür kaldıkları boşluklardan da kaçınıyorlar. Werther’in de zihni dolu, (her an Lotte’yle) boşluk kabul etmiyor. #Pip, Sydney Carton ve Werther Son olarak kitabı Dickens romanlarıyla karşılaştırmak istiyorum. Benim açımdan bu karşılaştırma sonunda her şey yerli yerine oturuyor. Dickens romanlarına baktığımda Werther’e benzer diyebileceğim karakterler var ama hiçbiri o değil. Benzerlikler acıdan, kavuşamamaktan kaynaklanıyor. Çoğunlukla saplantılı bir aşk sunulmuyor bize, daha itidalli bir aşk, daha idealize. Ahlaki sorgulamalara gerek kalmıyor ya da gerilimli trafik şemalara. Seven sevmeyi hak ettiği için sevmiştir; sevilen de sevilmeyi hak ettiği için sevilmiştir. Tabi her zaman bu durum geçerli olmamakla birlikte bunu aklımızda bulundurmamız gerekir böyle bir değerlendirmede. Dickens’in romanlarında da benzer diyebileceğimiz durumlar var. Mesela “Pip” örneği. Estella ve kocası (ismi aklıma gelmedi) ve Pip belki bir aşk üçgeni oluşturabilir ama bu gerilimli olmaz. Estella’nın kocası zaten olumsuz bir karakterdir. Estella da erkeklerden intikam almak için eğitilmiş bir kadındır. Pip karakteri de Werther gibi bir misyon yüklenmez. Evet benzerlikler olabilir, acılar yaşamış olabilir ama sonradan görmüş bir köylü çocuğu olması onu farklı bir konuma getirmiştir. Bence Pip ve Estella o haliyle güzel. Çok fazla aşırılık olmayabilir. Sanırım daha çok olan durumu kabullenme ve bir şekilde yaşamaya devam etme var. Ama nedense (tam olarak hatırlamasam da) bir acıdan beslenme hali de var gibi geliyor. Asıl gelmek istediğim nokta; Werther’i, Sydney Carton karakteriyle karşılaştırmak. İste burada bir aşk üçgeni var, hatta bana göre daha da gerilimli (tabi yine kendine has özellikler, farklılıklar barındırmakla birlikte, yazarın varmak istediği nokta ve amaçlar farklı olabilir). Burada Sydney Carton, Lucie ve Charles Darney karakterini görüyoruz. Sydney Carton Lucie’ye âşık olmadan önce zaten anlamını kaybetmiş bir dünyada yaşıyor. Lucie’yi gördükten, ona âşık olduktan sonra bir beklentisi yok ne Lucie’den ne de dünyadan. (Tabi bir karşılık görmek istiyor ama başlangıçtan itibaren ümitsiz.) Bir boş vermişlik ve esriklik hali içinde kendi dünyasında yaşayıp gidiyor. Bu durum Sydney Carton’un Werther’e göre daha itidalli davranmasını sağlıyor olabilir. (Acılara ve içinde yaşadığı dünyanın sillelerine alışık.) Ayrıca Darney karakteri de Albert gibi değil. Ondan daha olumlu bir karakter, Lucie için çizilmiş ideal eş portresi gibi duruyor ortada, yazar bunu pek sorgulatmıyor. Bu durum trajik durumu güçlendirse de Sydney Carton’un kendi içindeki hali bu etkiyi azaltıyor. Ama şimdi düşünüyorum da Carton’un içinde bulunduğu bu pasif hal trajik durumu ikiye katlıyor da olabilir. Bir şey yapamamak, eli kolu bağlı olmak, ölüm bir kurtuluşsa ölüme bile cüret edememek. Bence fazlasıyla trajik. Ama çoğu okuyucu “İki Şehrin Hikayesi” romanında bu durumu fark etme bile etmiyor. Bu romanın birkaç katmandan oluşmasından kaynaklanıyor. Odaklanılan katmanda Sydney Carton bir figürse okuyucu için yaşadıkları çok da önemli değil. Buraya kadar anlattıklarım doğrultusunda bu yorumlar yapılabilir. Ama kitabın sonunda Carton’un kendini Darney’in yerine ölüme atması pervasızlığının sonu gibi gözükebilir. Daha yüce düşünceler için Lucie’nin mutluluğu için kendini feda etmesi olarak görülebilir. Çok iddialı bir cümle olabilir ama bence Sydney Carton anlaşılamayan ve anlaşılmak gibi bir derdi de olmayan bir karakter olarak ölüme gitmesi onu bu trajik üçgenin içinde kalmış olup sevdiği insana kavuşamayanların en üst mertebede olanı olmasını sağlamıştır. Ona ne ahlaki bir suçlamada bulunabiliriz ne de intihar gibi bir eylemle içinden çıkamadığı durumu sonlandırmak istediğini söyleyebiliriz. Şuna eminiz ki Lucie için ne olsa yapardı, yaptı da.
Charles Dickens
Charles Dickens
Büyük Umutlar
Büyük Umutlar
Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu
İki Şehrin Hikâyesi
İki Şehrin Hikâyesi
Genç Werther'in Acıları
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021121,9bin okunma
·
260 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.