Gönderi

Atatürk anıları-5: Yalnızlık.
Çankaya'da daha eski köşk günlerindeyiz. Hasan Rıza, kentte alış veriş yapmış, biraz dolaşmış, sonra da Çankaya'ya gelmiş. Gazi, köşkün holünde tek başına bilardo oynuyor. "-Nereden geliyorsun?" "-Çarşıdan efendim." "-İşin mi vardı?" "-Hayır efendim... Karaoğlan'daki çiftlik mağazasına uğramıştım. Mağazanın önünde eski bir arkadaşıma rastladım, beraberce etrafı seyrederek ve konuşarak Samanpazarı'na kadar yürüdük ve döndük; oradan arabaya bindim ve buraya geldim." "-Gördün mü ya?... İşte ben bu kadarını da yapamıyorum. Sizin geçtiğiniz yerlerden ben ancak otomobille geçebiliyorum. Herkes gibi yaya yürümem imkânsız.... Yani ben burada bir nevi mahpus hayatı yaşıyorum. Gündüzleri ekseriya yalnızım; herkes işinde, gücünde... Benim ise çok günler, bütün günümü değil, bir saatimi dahi dolduracak işim yok... Şu halde ya uyuyacağım, olmazsa kitap okuyacağım, yahut bir şeyler yazacağım. Arada biraz dinlenmek ve hava almak ihtiyacını duyarsam dediğim gibi şehrin içinde ve dışında otomobil ile gezintiler yapacağım. Sonra? Sonra yine bu hapishaneye döneceğim ve işte böyle kendi kendime bilardo oynayıp, sofra zamanını bekleyeceğim. Bari orada biraz değişiklik olsa... Ne gezer... Bu sofra nerede kurulursa kurulsun, karşımda aşağı yukarı hep aynı şahıslar... Aynı yüzler... Hasılı bıktım usandım çocuk..." Bir keresinde de şöyle yakınacaktı: "-Evet efendim! Reisicumhur diye beni tutmuş Çankaya'nın kayalıklarına bağlamışsınız. Kendiniz envai türlü eğlenir, gezersiniz. Bana gelince çok içti diye tenkide kalkarsınız..."
··
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.