Gönderi

Oxford kentindeki ikametim sona erdiğinde, herhalde, hafif bir çılgınlığın öyküsü olacağını o akşam fark ettim; orada başlayan ya da olan her şey oradaki genel çılgınlıktan etkilenmeye ya da onun rengini taşımaya mahkûm olacaktı, o nedenle aslında hiçbir çılgın yanı bulunmayan yaşamımın bütününde bir hiç olacaktı: Dağılıp gitmeye, romanlarda anlatılan öyküler ya da düşlerin hemen tümü gibi unutulmaya mahkûmdu. Şu anda belleğimi ve kalemimi bu nedenle zorluyorum, çünkü biliyorum ki böyle yapmazsam giderek hepsini kafamdan silerim. Ölüleri de, oysa bizim yaşamlarımızın yarısıdırlar, canlılarla birlikte yaşamı oluşturur onlar, birilerini öbürlerinden ayıran da belirleyen de nedir, bilinmesi kolay değildir aslında; yani, canlıları, hayattayken tanımış olduğumuz ölülerden ayırmak demek istiyorum. Ve yazmazsam giderek Oxford'daki ölüleri kafamdan silerim. Benim ölülerimi. Kendi örneğimi.
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.