Hava kararırken penceremde sesler duydum. Yaralı yüzlü moruk bir kedi duruyordu penceremde. Pencerenin arkasından bana bakıyor, burnunu cama sürtüp beklenti içinde yalanıyordu. Dikkatimi işime verdim, birkaç dakika sonra başımı kaldırdığında ona iki kedi daha katılmıştı, sadaka dilenen öksüz çocuklardan farkları yoktu. Dayanamadım. Asansöre binip kafeteryaya indim, çöp tenekesinde birkaç dilim salam buldum. Salam dilimlerini bir peçeteye sarıp yukarı çıktım. Pencereyi açtığımda içeri daldılar, büyük bir açlıkla elimden yediler.
Du Mont'un kahkahasını duydum. Bürosunun kapısının önünde duruyordu, kollarında İran kedilerinden biri.
"Kedici olduğunu anlamıştım," dedi. "Gözlerden belli olur."
Sayfa 19 - Parantez Yayıncılık