Gönderi

Yalnızca kendi açısına, kendi eğilimlerine, kendi arzu ve isteklerine göre emir veriyor, ne emrederse hakikatın öyle oluvereceğini sanıyordu. Kendisini asaleten ve mutlak hakim sayıyor, kendi emrinde melei, yani danışma meclisi ve onların arkasında da kavmi bulunuyordu, hepsi birden Firavun'a uyuyorlardı. İşte böyle hakkın hakimiyetini hesaba katmayarak asalet ve mutlakıyet iddiasıyla verilmiş emirlere "Firavun emri" adı verilir. Böyle emirlerin ise reşid olmayacağı açıktır. Zira insanlığın kaderi de dahil olmak üzere bütün kâinatı idare eden hakkın kanunlarının bir şahsın veya belli bir cemaatın emir ve iradesiyle değişmeyeceği bellidir. Böyle iken Firavun kısmı kendisinin Hakk'a boyun eğmek zorunda olduğunu düşünmez. Hakk'ın bir memuru gibi hareket etmek istemez de kendi emriyle hak ve hukuk ortaya koymaya kalkar, Hakk'ın kanunlarını değiştirip bozmaya hayra şer, şerre hayır iyiye kötü, kötüye iyi demeye kalkar. Allah'ın "ateştir" dediğine kendisi "su" deyip saldırmak ister ve nihayet hem kendisini, hem de kendisine uyan yandaşlarını yakar.
Hud suresi 96-99 ayet tefsiri
··
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.