Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

92 syf.
1/10 puan verdi
·
13 saatte okudu
Kitabın yazarı, çocukken kendi babasından tacize uğramış, bir süre sonra anne- babası ayrılmış. Dedesinin yanında kalırken, Katolik kilisesine gitmeyi istemediği için dedesi tarafından kırbaçlanmış, evi terk etmiş 15 yaşındayken hamile kalmış, ardından üniversitede psikoloji bölümünü bitirmiş, burada oldukça başarılı olduğu aktarılmış. Sonraki hayatını sokaklarda dilencilik ve fahişelik yaparak geçinirken, oyunlar ve yazılar yazarak geçirmiş. Bu sırada ünlü birinin tiyatro ve oyunlarının sergilendiği bir yerde birkaç kere oyunculuk da yapmış, bu kişiye bir oyununu vermiş, sonradan geri istemiş oyununu ama kaybolduğu gerekçesiyle geri alamamış. Bunun üzerine, muhtemelen başka ek gerekçelerle bu kişiyi vurmuş. Kişi kendisinden şikayetçi olmamış, yazarı da radikal feminist bir avukat savunmuş, bir başka ünlü olduğu söylenilen feminist, yazarı dönemin önemli bir feministi olarak nitelemiş. Üç yıl ceza almış, bir yılını akıl hastanesinde geçirmesi dikkate alınarak iki yıl yatmış, sonrasında da akıl hastanelerinde bir süre zaman geçirmiş, kendisine şizofren tanısı koyulduğu belirtilmiş, bir süre sonra da kimsesiz bir şekilde zatürreden bir otel odasında hayatını kaybetmiş. Annesi tarafından yazdığı yazılar ve oyunlar yakılmış. Kendisinden kalan tek yazı olan bu yazıda, geçirdiği zor hayatın olumsuz etkileri ağırlıkta olduğu açıktır. Erkeklerin aslında kromozomal açıdan tabiri caizse insanın istenilmeyen, zararlı ve yıkıcı bir yan ürünü olduğu belirtilerek bu temelde fikirlerini oluşturmuş. Erkeklerin aslında kadın olmayı arzuladığı ama bundan da bir yandan kaçındığını belirtmiş. Bu kaçınmaları erkeklerin, oluşturdukları felsefelerle, toplumsal düzenlerle, kültürle kadını ezmeye yönelik olumsuzluklara neden olduğunu iddia ediyor. Kadınların da bu eril sistemler içinde bir süre sonra adeta gönüllü kölelik vazifesini kabul ettiğini veya kendilerine ettirildiğini dile getirmiş. Cinselliğin de bunda etkili olduğu vurgulanarak, cinsellikten ve genel olarak tüm eril sistemlerden kadınların tamamen çekilmesiyle kadınların egemenliğe ulaşacağını belirtmiş. Kitapta erkeklere yönelik olumsuz ifadelerinin bir kısmının, bugüne kadar eril düzenin kadına yönelik argümanlarından uyarlanma olduğu da belirtilmiş. Bir nevi mizahi edebiyat olarak bu yazıyı kaleme aldığı ve bunun siyasi bir manifesto olmadığı belirtilmiş ancak ben açıkçası mizah görmedim. Evet, eril düzenin argümanlarını tersine çevirerek bir anlatım benimsemiş olabilir lakin bunda yazarı motive edenin mizah değil, erkeklere duyduğu öfke, kin ve nefreti olduğunu düşünüyorum. Kitaptan yaptığım alıntılarda da bu gayet görünebiliyor. İlla mizah olarak alınacaksa o halde bunun tam tersini yapan erkeklerin argümanlarını da mizahi olarak alınması öne sürülebilir yani normalleştirilebilir. Tarihten kadınlar hakkında olumsuz fikirleri olan birtakım erkek düşünür veya herhangi bir iş kolundaki erkeklerin argümanları da kabul edilemez. Nitekim günümüzde Aristo'nun kadınları, kurduğu politika fikirlerindeki konumlandırmasını kabul eden kimse yok. Aynı şekilde Schopenhauer'un veya bir başkasının kadınlar hakkındaki olumsuz fikirlerini de. Bununla birlikte bu isimler halen saygınsalar bu kadınlar hakkındaki olumsuz fikirleri nedeniyle değildir veya özel hayatlarında kadınlar hakkında olumsuz fiil veya söylemleri olan şair, yazar vesaire erkekler de bugün saygı görüyorlarsa bu fiil veya söylemleri nedeniyle görmüyorlar veya okunmuyorlar. Edebiyata, felsefeye, düşünsel hayata vesaire hususlarda yaptıkları katkılar nedeniyle saygı görüyor ve okunuyorlar. Ancak bu eserin yazarının ben bu ve benzeri hiçbir hususta bir katkısını göremedim araştırınca hatta ünlü birini vurmasa kimsenin kaale alacağını da zannetmiyorum. Bu zihin yapısında birinin sırf eril düzene nefretini kusmasi nedeniyle feminizm hareketine de bir katkısının olabileceğini zannetmiyorum, olsa olsa bu harekete zarar verir. Halihazırda bilhassa toplumumuzda nahos görülen feminizm hareketinin daha da nahos gözükmesine yol açar. Yazarın oyunları ve yazılarının yakılmış olması da onun bu kulvarda bir yerinin olup olamayacağı konusunda çözümsüzlüge neden oluyor. Kalkıp sırf eril düzene nefret kustu diye hiçbir yazınsal materyali olmayan birini, parlak zihin, edebiyatta oldukça başarılı veya olabilecek biri olarak lanse etmenin de ne geçerliliği var ne de bir kıymeti vardır. Zaten mevcut dönemde en gıcık olduğum hususlardan birisi, bir kısım kadınların sırf hemcinsleri diyerek ve de feminist hareket içinde bir söylemi olabilir argümani baz alınarak kimi insanları gereğinden fazla parlatmalaridir. Veya aynı mantıkla bir yerlere liyakatle yani ortaya konulan işin mahiyeti nedeniyle değil sırf cinsiyet faktörü nedeniyle gelinmesi çabası... Aklıma Oscar ödüllerine aday filmler arasında hiçbirinin kadın yönetmeninin olmaması üzerinden birtakım kadın oyuncular tarafından şikayetlerin yükselmesi geldi. Belki de ortaya ödüle layık bir film ortaya koyulmamistir bir kadın yönetmen tarafından, bu secenek direkt göz ardı edilir. Bu örnek çoğaltilabilir. Bu demek değil ki kadınlar iyi film yapamaz, iyi kitap yazamaz veya iyi konumlara gelemez, bilakis hepsini de layıkıyla yapabilirler. Ama önemli olan layikiyla yapılıp yapılmadığı, layikiyla yaptığı için gündeme gelmek, sanatta vesaire alanlarda layık olduğu için bir konum elde edebilmek, yoksa sırf cinsiyetten dolayi veya pozitif ayrımcılık adı altında bir konum sağlamak bir başarı da değildir ve bunların feminist harekete bir katkısının olacağını düşünmüyorum. İyi okumalar
Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu
Erkek Doğrama Cemiyeti ManifestosuValerie Solanas · Sel Yayıncılık · 20181,183 okunma
··
177 görüntüleme
Ecem okurunun profil resmi
Bu tarz konularda yorum yapmadan önce kendi içimizde öfke kontrolü sağlayarak cümlelere başlamak gerekiyor bana göre. Zira bu denli hassas ve önemli konular bunu hak ediyor. Kitabı henüz okumadım ama fikrî yapısını az çok biliyorum. Bu düşünceler feminizme katkı sağlamadığı gibi feminizmi yansıtmıyor da. Ne yazık ki toplumda feminist düşünce deyince akla kadınların uygulayacağı baskı ve kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığın egemen olacağı anlayışı hakim. Bilakis feminist düşünce sistemi toplumsal cinsiyet eşitliğini oturtmaya çalışır. Bunu yaparken de hayatın en önemli olgusu olan adaleti kendisine temel alır. Bu kitabın feminist düşünce kategorisinde değerlendirilmesi gerektiğinden emin değilim. Bizler feminizmi savunurken erkeklerin de toplumdaki cinsiyet eşitsizliğinden aldıkları "görünmez" yaraları onarmayı hedefliyoruz ama önceliğimiz en büyük mağdurlar olan kadınlardır. Senin yazdıklarına katılıyorum ve seni anlıyorum. Şayet feminizmi toplumda lanse edilen çürük algıya göre savunursak yeni bir eşitsizlik yaratarak amacımızdan sapabiliriz. Bu yüzden bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkmamaktan yanayım. Eşitliği ve adaleti her iki cins birlikte sağlayacak. Eline sağlık Kaan düşüncelerini yerinde ifade etmişsin.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Ecem, insan belki de hayatta en çok anlaşılmayi ister ki yorumun sayesinde bunu hissettim, nitekim bu hissi senden almak ayrı önemli benim için. İnsan bir noktadan sonra acaba ben mi kendimi ifade edemedim noktasına geliyor ama ben kendimi iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Bir de yeri gelmişken söylemek istiyorum. Schopenhauer'un kadınlar hakkındaki fikirlerini doğru bulmuyorum, çoğu insan da böyle. Bununla birlikte haklı olarak tepki alır Schopenhauer. Aynı şekilde Schopenhauer'un neden bu fikirlere sahip olduğunu, annesiyle yaşadığı sorunlarda bulup bunu ortaya koymak bile halihazırda yüksek ihtimal sanki bunu diyerek Schopenhauer'un kadınlar hakkındaki fikirleri normallestiriliyor gibi lanse edilerek insanların düşünceleri baskilaniyorken neden bu kitabın yazarıni aynı insanlar Schopenhauer'un neden böyle olduğunu irdeleyenlere davrandiklari gibi davranmiyorlar. Kadının geçmişinde şiddet, taciz var, bunlar etkili olmuş fikirlerinde muhtemelen, bunları bu kadının fikirlerini ılımlı ve olağan hale getirmek için kullaniliyorken veya bu tarz bir beklenti içine giriliyorken neden aynısını Schopenhauer'da yapmazlar. Burada bir tutarsızlık yok mudur. Bana göre Schopenhauer da bu yazar da ilgili fikirlerinde yanlışlar. Ama ikisinin de neden bu tarz fikirlere sahip olduklarını anlamaya çalışırım. Aynı Atsiz'i okurken onun neden ırkçı fikirlere sahip olduğunu anlamaya çalıştığım gibi. İnsanlar sanırım anlamaya çalışmayı doğrudan onaylamak ile eşitliyorlar. Hata da buradan doğuyor.
3 sonraki yanıtı göster
Earthling okurunun profil resmi
Bir insanın hayatını anlatırken ilk söylenen ayrıntının yaşadığı taciz, tecavüz olması o insanı ve nezdinde aynı tecrübeyi paylaşan diğer tüm travmatize insanları tekrar şiddete uğratmaktır. Hiç doğru bulmuyorum bunları ön plana çıkartmayı. Bir insan yaşadığı tacizden, şiddetten fazlasıdır. Black Mirror'un bir bölümünde erkekler bir grup oluşturmuşlardı ve 'kız tavlamak' için birbirlerine yardım ediyorlardı. Orada bir kadın için şu ifade kullanıldı: "Babasıyla sorunlu kız tipi, zorlamaz." Şunu belirtmek gerekir ki babasıyla sorunlu kız yoktur; sorunlu baba vardır. Erkek dünyasının kolay avı olarak görülen babayla sorunlu kız tiplemesi erkeklerin kendi aralarındaki bir nevi paslaşmasıdır. Eril bir babayla yetişen kız çocuğu yüksek ihtimalle eril bir erkekle beraber olur. Daha çocukken babası yüzünden normalleştirdigi şiddeti, tacizi, tecavüzü güya 'seçtiği' erkekten gördüğünde de toplum tarafından tekrar suçlanır. Kadınların seçimleri yüzeysel bir maçoseverlikle açıklanamayacak kadar komplikedir. Kadınların haklı öfkelerine "taciz yaşamış ondan böyle" gibi yaklaşmak o kadının hayatına mal olan erkeği ve erkekliği görünmez kılar. Her gün her an yaşanan kadın cinayetleri kadın düşmanlığının apaçık göstergesiyken çıkıp bir kadının bu düşmanlığa karşılık vermesini asıl sorun olarak görmek ve feminizmden dışlamak sorunun kronolojisini kaçırmaktır. Feminizm kadınların haklı öfkesi ve yaralarıyla da ilgilenir zira. Valeria Solanas erkek kıyımı yapmış değildir ancak kadın kıyımı hız kesmeden devam ediyor. Hayatı şiddetle, tacizle geçmiş bir kadının da kimseye akıl sağlığı ve duyarlılık borcu yok.
Kaan okurunun profil resmi
"Bir insanın hayatını anlatırken ilk söylenen ayrıntının yaşadığı taciz, tecavüz olması o insanı ve nezdinde aynı tecrübeyi paylaşan diğer tüm travmatize insanları tekrar şiddete uğratmaktır." Bunu doğru bulmamani ve bakış açını anlamakla birlikte burada yanlış bir yaklaşımın olduğunu düşünüyorum. Genel olarak bir eseri ele alırken yazardan da bahsederiz. Tabi böyle bir zorunluluk da yok. Yazarın hayatını da başından ele alırız, peki bu yazarın hayatının başında henüz ufakken babasından cinsel taciz görmesini, ailesinin ayrılmasını vesaire olayları dile getirmenin anormal olduğunu veya sözlerinde olduğu gibi başkalarını travmatize ederek bir nevi şiddet olduğuna katılmıyorum. Kitaba yapılan bir incelemeden giriş kısmından bir pasaj, önce kişi hayretini dile getirmiş ardından da yazarın hayatından bahsetmeye başlamış: "Dedesi ve nenesi tarafından büyütülmüş olan şu çocuktan bahsediyorum, 5 yaşında olan. En çok dedesi tarafından sevilirmiş. Öyle ya çok iyi bir damat bulmuş dedesi de." Bir başka incelemeden pasaj, yine yazarın hayatından bahsedilmeye başlanan kısmı alıyorum, konu bu çünkü: "lerie Solanas 9 Nisan 1936'da New Jersey'de dünyaya geldi. Çocukken babasının tecavüzüne uğradı. Bir süre sonra, yani 1940'larda anne ve babası boşandı. Valerie annesi ile birlikte Washington'a taşındı. Ailesine sürekli karşı geldi ve Katolik okulunda okumayı reddetti. Bu olay büyükbabasının onu kırbaçlamasıyla sonlandı." Bir başka inceleme aynı şekilde bir pasaj: "Valerie Solanas 9 Nisan 1936’da New Jersey’de doğmuş, 20. yüzyılın önemli feminist yazarlarındandır. Çocuk yaşta babasının tacizine ve dedesinin şiddetine maruz kalır. Bu yüzden olacak, “babasının kızı” ve “baba” üzerinde yaptığı tespitler yer yer aşırıya kaçsa da, haklılık payı yok değildir. Tabi haklı olmayı mı, yoksa bunları yaşamamayı mı tercih ederdi, bilinmez. Yaşadıkları neticesinde 15 yaşında evden kaçar ve liseyi bitirip Maryland Üniversitesi’nde psikoloji okur. Bu esnada bir hayvan laboratuvarında çalışır ve biyolojiyi keşfeder." Vikipedi'den: "Valerie Solanas 9 Nisan 1936 tarihinde Dorothy Biondi - Louis Solanas çiftinin kızı olarak New Jersey'nin Ventnor City kentinde doğdu. Valerie Solanas açık eşcinseldir.[1] 11 yaşındayken anne-babası boşandı ve kısa bir süre sonra annesi başka biriyle evlendi. Üvey babasından nefret etti ve annesine cephe aldı." Listelist.com'dan: "Öfke kaynaklarını derinlerden alır. İşte Valerie’nin de içine öfke tohumlarını, çocukluğunda baba tarafından cinsel istismara uğraması, aile içi şiddet, boşanma gibi yaygın sorunlar ekiyor. Anne baba ayrılığından sonra dedesinin yanına yerleşiyor Valerie ancak katolik okuluna gönderilmeye zorlanınca itaat etmedi diye bir de dedesi tarafından kırbaçlı dayaklı bir travma yaşıyor." Nebileyim.com'dan bir pasaj: "Valerie Solanas 9 Nisan 1936 tarihinde New Jersey’nin Ventnor City kentinde dünyaya geldi 11 yaşındayken anne-babası ayrıldı ve bir süre sonra annesi başka biriyle evlendiğinde Üvey babasıyla ilişkileri iyi gitmedi ve annesinden nefret etmeye başladı" Diyebilirsin ki bunları da doğru bulmuyorum normal olarak. Ancak benim anlatmak istediğim bu değil, bir yazar var, hayatından bahsedeceğim. Neden bahsedeceğim: bu kitabıyla alakali fikirlerini anlamak ve kim olduğunu öğrenmek için, bu yönde bir iki çift söz etmek için, bilgi vermek için. Peki yazar hakkında farklı farklı sitelerden hep aynı bilgiler var, ben de yazarın hayatından bu bilgileri verdim. Yazarın doğumu sırasında neler oldu, ilk çocukluğunda neler yaptı, hangi okula gitti, nasıl biriydi veya ailesi kimdi tarzı bilgiler yoktu. Herkes doğal olarak bu yazar neyle gündeme gelmişse onunla ilgili hayatına bakmış. Yani benim burada maksadim bilgi vermekti yazar hakkında. Bundan dolayı insanların travmatize olup şiddet görmüş olmaları hipotezini de doğru bulmuyorum. Ben bu bilgiden önce Yazarın isminin nereden geldiğini, nerede doğduğunu söylesem üç beş satır ve ardından bu bilgileri versem travmatize edip şiddet olacak miydi yine. Bana mantıklı gelmiyor. Öncesindeki açıklamanı göz ardı etmeden ve değerli bulduğumu ifade ederek: "Kadınların haklı öfkelerine "taciz yaşamış ondan böyle" gibi yaklaşmak o kadının hayatına mal olan erkeği ve erkekliği görünmez kılar." Ben, erkekligi görünmez kılmıyorum, ama kadının babası veya başkaları tarafından gördüğü taciz ve şiddetin düşüncelerini şekillendirdigini söylüyorum,en azından önemli bir payı var gözüküyor. Bunu söylemek erkekligi görünmez kılmaz. "Her gün her an yaşanan kadın cinayetleri kadın düşmanlığının apaçık göstergesiyken çıkıp bir kadının bu düşmanlığa karşılık vermesini ASIL SORUN olarak görmek ve feminizmden dışlamak sorunun kronolojisini kaçırmaktır." -- Ben asıl sorun olarak görmüyorum. "Valeria Solanas erkek kıyımı yapmış değildir ancak kadın kıyımı hız kesmeden devam ediyor. Hayatı şiddetle, tacizle geçmiş bir kadının da kimseye akıl sağlığı ve duyarlılık borcu yok." -- Bir kişiyi ağır yaralamis ama bunu dediğine yanıt veya karşısında bir öğe olduğu için demiyorum. Hayatında var bir şiddet öğesi. Nedeni nedir tam olarak net bir bilgi görmedim. Solanas'in erkek kıyımı yapmamış olması onun fikirlerinin nahoşlugunu, sertligini, mantıksızligini hosluga, uygun bir üsluba ve mantıklı bir düzleme oturtmuyor. Ben de diyorum işte hayatı şiddetle, tacizle geçmiş ve bunun etkisi var diye. Bunlarda eril sistemin etken olduğunu yok saymiyorum ki. Ayrıca evet duyarlilik borcu yok, ve taniyi da yazara ben koymadim. Teşekkür ederim yorum için.
Bu yorum görüntülenemiyor
Faljeska okurunun profil resmi
Kitap beni oldukça etkilemişti ,hatta şu alıntısı hala kayıtlı paylaşmak istemedim,erkeklerden, insanlardan, ilişkilerden (haklı olarak)nefret ediyor.. Cinsellik kafasızların sığınağıdır. Ve kadın ne kadar akılsızsa, yani eril "kültür"e ne kadar saplanıp kalmışsa, o kadar tatlıdır, o kadar cinseldir.
Dora okurunun profil resmi
Küçük bir bilgi ekleyeyim: Oscar olayındaki o olay, o camiada kadın yönetmenlere yeteri kadar fırsat verilmemesinden kaynaklanıyordu. Yani fırsat eşitliği olmadığı için. Ama tabii ki bazı kişiler gündeme gelmek için bazı söylemlerde bulundular. Yine de bu olayın gerçek nedenini örtmemeli.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim ekleme için o an aklıma bu olay geldi. Ama o örnekten kastimin ne olduğunu anlattığımi düşündüğüm için kendimi tekrara düşmek istemiyorum.
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.