Uzay denen yer nasıl da tuhaf, optiğin ve perspektifin kanunları nasıl da keyfi, düşün ki küçücük bir çocuğun parmağıyla güneşi örtmesine bile olanak tanıyor.
…bütün nesneler iki türlü var olurlar, hiçbir şey göründüğü kadar katı değildir; çocuğun dalda duran aylak serçeye fırlatmak üzere elinde tuttuğu taş bile parmaklarının arasından su gibi süzülüp gidebilir.
Peki, durumunda bir değişiklik olmayan bir şeyin hareket ettiği söylenebilir mi? Hayır! Öyleyse akrebi sonsuz hıza erişince, bu saatin durduğu söylenebilir. Eğer onda hareket yoksa, artık zaman da yoktur. Çünkü hareket olmadan zaman da olmaz. 
Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı. 
Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme.
Irvin D. Yalom, yahudi asıllı Amerikalı yazar. Aynı zamanda yaptığı çalışmalarla adını duyurmuş, ünlü bir psikiyatr. Sadece mesleği ve alanında yaptığı çalışmalarla kalmamış kitaplarıyla da gözleri kendine çevirmeyi başarmış. “Nietzsche Ağladığında” okuduğum ilk kitabı olsa da bundan iyisinin olup olmadığını bilmeyerek en iyi kitabıdır demek