Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Kökünü hatıralarda bulmayan hiç bir şey gerçekliğin olgunluğuna erişemez"
Deniz kıyısında yaşayanların aklından, denizin dahil olmadığı tek bir düşünce geçmez, yüksek dağların eteğine yerleşenler için de durum aynıdır: Beyninde yer eden her şey, her ses, her renk, her kuş sesi, her güneş ışığı, kıvrımlarını güneş ışığının tutuşturduğu, binbir renkle boyanan, kayalıklarına seslerin çarptığı hareketsiz dağın büyük sessiz kütlesinin yankısından başka bir şey değildir; öyleyse ruhunun derinliklerinde hep yeniden kuş sesi, renk, güneş ışığı ve gece olan insanın da, o muazzam sessizliğin sonsuz yankısı olması gerekmez mi? Sessizliğin çaldığı, tınlayan ve yankılanan bir enstrüman olması gerekmez mi?
Reklam
Siz kentliler bir türlü yaşlanmıyorsunuz. Dünyaya yaşlı geliyorsunuz, dünyadan gidene kadar da öyle kalıyorsunuz.
Nice ölüm döşeğinin kıyısında oturmuş benim gibiler, farklı bir ölmek olduğunu, birçok şeyi eşitleyen bu büyük yalnızlıkta yine de bir ayrıcalığın varlığını, yani çok büyük ve güzel olan gerçek ölümü; bitiş olmasına rağmen son anlamına gelmeyen, hattâ ölümün düşmanı doktorların bile boyun eğdiği, ölüm için değil, bitiş için geçerli bir savaştan vazgeçtiği bir ölüm olduğunu sezerler.
Ben'in son batışını aramak insanın ayrıcalığıdır ve insan için sevmek, kaderi kabul etmektir, onun için sevmek, en gizli olanın farkına varmak, bilenebilir olmayan geleceğin ve unutulmuşluğa gömülmüş geçmişin gizliliğini bir bütün olarak kabul etmektir. İnsan için kendi unutulmuş geçmişi ve karanlık geleceği olarak sevilen gerçek varlık, içinde taşıdığı kendisi için ulaşılmaz olmasına rağmen, sevgiyi paylaşmak için, en gizli olanı açarak, en derin çukura gömülmüş Öz-Ben'i severek ve sevilmeye hazır olarak açıklamak istediği gizliliğin kabuğundan başka bir şey değildir. Aşk, en gizli olanı keşfetmeye çalışır ve en gizli olanı sunarken, nefret gizli ilan hiçbir şeyle ilgilenmez, hiçbir şeyin özüyle ilgilenmez, geçmişle, gelecekle, kaderin gizlilikleriyle ilgilenmez, o sadece gerçek olandan, yüzeyden, görünür biçimde var olandan nefret eder. Sevgi, yorulmak nedir bilmeden, tekrar tekrar en gizli olana ulaşmaya çalışırken, nefret, sadece en görünür olanı, öyle bir istisnasızlıkla görür ki, bütün korkunçluğuna ve acımasızlığına rağmen nefret eden iblis, gülünç ve acemi bir etki yaratmaktan kendini kurtaramaz. Nefret eden, büyüteç adamıdır, birinden nefret ederken, onun yüzeyini, nefret ettiği o başın üzerinde rüzgarın hareket ettirdiği saç telinden, ayak tabanına kadar her şeyini bilir. Bilgi almak istiyorsanız nefret edene başvurun, fakat bilmek istiyorsanız sevene.
Gerçek kurtarıcı, kendisi gelmeden önce, her zaman sahtelerini gönderir ki, onun adına işleri halletsinler...önce yanında taşıdığı korkuyla birlikte nefret gelmek zorunda, daha sonra sevgi gelecek.
Reklam
Dünyayı kurtarmak...evet her şey bunun etrafında dönüyor...Her ne kadar erkekler bilmek isteseler, kadınlar bilgi sahibi olsalar, bilgilerini korumayı amaçlasalar da, öyle ya da böyle Doktor Bey, mesele her zaman ölümdür...ve bilgiye giden, bilgiyi gösterebilmeyi, bilgide ölebilmeyi çok isteyen bir insan geliyorsa...işte o zaman, bilmek aynı zamanda sevmektir.
Bu yıl okuduğum kitaplardan oluşan listem, Marcel Proust - Yakalanan Zaman James Joyce - Ulysses Elias Canetti - Körleşme Robert Musil - Niteliksiz Adam I Thomas Bernhard - Eski Ustalar Hermann Broch -Büyülenme Julio Cortazar - Blow Up J.P. Sartre - Özgürlük yolları 3 Norbert Lynton - Modern Sanatın Öyküsü Flann O'brian - Dalkey Arşivi Bonus: Jose Saramago - Kabil
Hermann Broch
Bir romanın tek var olma nedeni, ancak bir romanın keşfedebileceği şeyi keşfetmektir.
Sayfa 17 - CanKitabı okudu
504 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
57 günde okudu
1.Bölüm: Su-Varış, 2. Bölüm: Ateş-Çöküş, 3.Bölüm: Toprak Bekleyiş, 4.Bölüm: Hava-Eve Dönüş. İzmir'de Dramatik Yazarlık bölümünde okuyan bir arkadaşımızın tavsiyesiyle aldığım bu başyapıtı bitirmenin mutluluğunu ve hüznünü aynı anda yaşamaktayım. Çünkü yıllardır, bilmeyipte beklediğim ve özlemini duyduğum bir sanat-felsefe romanı ancak böyle
Vergilius'un Ölümü
Vergilius'un ÖlümüHermann Broch · İthaki Yayınları · 2012353 okunma
Reklam
bu kader, onu ötelere, toplumun dışına sürüklemiş, kalabalıklar içersinde düşünülebilecek en çıplak, en kötü, en vahşi yalnızlığın içine atmıştı; onu kökeninin yalınlığından koparmış, uçsuz bucaksızlığa, gittikçe büyüyen bir çeşitliliğe doğru kovalamıştı; böylece büyüyen, sınırsızlığa açılan, sadece gerçek hayat ile arasındaki uzaklık olmuştu; evet, gerçekten de yalnızca bu uzaklıktı büyüyen: Vergilius, hep kendi tarlalarının sınırlarında gezinmiş, her zaman kendi hayatının sınırboylarında kalmıştı; huzur nedir bilmeyen bir insan; ölümden kaçarken ölümü arayan, eser vermek isterken eserden kaçan biri; bir âşık, ama yine de hep kovalanmaya yargılı, gerek iç gerekse dış dünyanın tutkuları arasında yolunu kaybetmiş, kendi hayatına sadece konuk olabilmiş biri.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.