Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hilâl Aydın La Spisa

Hilâl Aydın La Spisa
@hilaldaydin
Konuşturan Kitaplar (Podcast)-Spotify
Editör, çevirmen, metin yazarı, eski akademisyen
PhD / Doktora
İtalya
53 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
“Aynı gezegende yaşayan yedi buçuk milyar kişi var. Her biri, kendine özgü, özel bir hikâyeye sahip. Cümle âlem burada. Sen de onlardan birisin!”
Reklam
"Ölümsüzlük yaz tatiline benzer; insanın üzerine duygusuzluk çöker. Zaman çoktur, her şeyi yarına bırakırsın ve sonunda hiçbir şey yapmazsın."
"Sorun şu ki, acımasız bir yanlış anlaşılmanın kurbanıyım. Ben, ne yazık ki gereğinden uzun bir süre boyunca hobi olarak yazarlık ve gazetecilik de yapmış bir ressamım.” “Benim için resim sanatı bir hobi değil, bir meslektir; bana göre asıl hobi olan yazı yazmaktır. Ancak resim yapmak ve yazı yazmak benim için özünde aynı şey. İster resim yapayım isterse yazı yazayım aynı amacın peşinden gidiyorum: hikâyeler anlatmak.” “Benim işim hikâyeler anlatmak, öyle değil mi? O hâlde bunlar da, bu gördükleriniz de,” ona tablolarımı gösteriyordum, “hikâye değil mi o zaman? Benim işim bu değil mi?” (“Geçiş İzni”)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Bir kitap bana nasıl yuva sağlayabilir ki? Kitaplar bana evin neresi olduğunu hatırlatır, bununla kastettiğim beni yeniden konumlandırmalarıdır. Tüm içsel coğrafyam ve değerlerim değişir. Kendimi, dünyamı, vücudumu, kim olduğumu hatırlarım.” “Okumak bedeni bir süreliğine sakinleştirir, uyuşturmadan dinlenmesine ve edilgenleşmeden sessizleşmesine izin verir. Okumak edilgen bir eylem değildir. Zihin bir kitabın içine girip yazarına eşlik ederek istediği yerde dolaşabilir. Böylesi bir dolaşma özgürlüğü bedenin ve aklın ikisinin de egzersiz yapmaya ve bir faaliyet içinde olmaya ihtiyaç duyduğunu, her ikisinin de kısıtlanmayla baş edemeyeceğini hatırlatır. Ve eğer beden kısıtlanmayla baş etmek zorundaysa serbestçe dolaşmayı bilen bir akıldan daha iyi ne olabilir ki.” “Kitaplar ruhun bir yerlerinde gerçekleşen özel bir söyleşidir.” “Metnin varlığı sessiz bir varlıktır, bir okur tarafından okunana kadar sessizliğini korur. Metin, ancak hünerli bir çift göz kâğıdın üzerindeki işaretlerle buluştuğunda hayat bulur. Yazılan her şey, okurun cömertliğine bağlıdır.” “Bir kitap, her okurun zihninde yeniden yazılır ve her okurun zihnini kendi eşsiz yoluyla yeniden yazar.”
“Eski zamanlarda, ilkel toplumlarda, bir ucube doğuran kadına bu şekilde davranıyorlardı herhâlde. Sanki onun suçuymuş gibi. Ama sözde biz medeni bir toplumuz!” (s. 75) “Sorun şu ki, insan cehenneme alışıyor,” dedi Harriet. “Ben’le bir gün geçirdikten sonra, ondan başka hiçbir şey yokmuş gibi hissediyorum. Hiçbir şey var olmamış gibi. Aniden,
Reklam
“HABERLER. Otuz yaşında bir kadın, onunla evlenecek kadar deli bir adamı asla bulamayacağını söyleyerek kendisiyle alay eden komşusunu öldürdüğü gerekçesiyle tutuklandı. Katil, yaşlı kadına birkaç kez vurduktan sonra hâlâ biraz nefes aldığı için onu kemeriyle boğdu. Ben de olsam aynısını yapardım.” “Büyükannem, Oy kullanma, araba sürme,
“Çünkü kitabın tadına bir kez bakınca, bir daha bırakamazsın!”
UçanbalıkKitabı okudu
"Balinaca, uzun ve yavaş bir dildir; tıpkı bir akıntı gibi kilometrelerce uzanabilir. Bu ya da başka herhangi bir evrende, kederin bu dildeki tanımına denk bir şey bulunamaz" (91).
“Birazdan okuyacağınız öykü o kadar sıradışı ki, olayın geçtiği yörede yaşayan saygıdeğer birinden dinlemiş olmasaydım şairin teki laf olsun diye uydurmuştur, deyip geçmem gerekirdi.” “Tezgâhlar parçalanmış cesetlerle öylesine doluydu ki geçerken et parçalarına ya da kesilmiş uzuvlara takılma tehlikesi vardı. Profesörün kendisi de
''İnsan denen bu canlıların en önde gelen özelliği, güdüleri ve işlevleri dışında kendi kendilerini hissedebilme, anlayabilme becerisinden yoksun olmaları. Bireysel benliklerinin yalnızca bir bütünün, öncelikle insanlığın, kendi türlerinin parçaları olduğunu anlayabilecek kadar evrimleşmemişler; insanlığın Doğa'nın, bitkilerin, hayvanların, kuşların, böceklerin, sürüngenlerin bir parçası olduğu, onlarla birlikte Kozmik Ahenk'te küçük bir ezgi oluşturdukları bilincine varamamış olmalarından bahsetmeye bile gerek yok.'' “Çünkü hatırlamam gereken şey zamanın akışıyla ilgili. Ve pek çok kişideki kaygı da budur. Bir şey yapmaları gerektiğini bilirler; yalnızca kıt kanaat geçinmek, yüzlerini boyamak, mağaralarını süslemek, rakiplerine pis numaralar yapmak değil, bir başka şey yapıyor olmaları gerektiğini. Hayır. Ölmeden önce başka bir şey yapmaları gerekmektedir; işte akıl hastaneleri bu yüzden dolu ve eczaneler bu yüzden gittikçe çoğalıyor.” “Milyonların kafayı kırdığı, kırıklardan sonunda ışığın parladığı akıl hastanelerinde, fabrika tavuklarının yemliklerine atılan granüller gibi haplar bırakılıyor, UYU, uzanan kollara iğneler saplanıyor, UYU, kollara bağlanmış kauçuk borulardan damlalar damlıyor, UYU.” “Bir hissi, bir zihinsel durumu, bir şeyi yaftalamanın, bir sözcük dizisi veya tabir bulmanın, kısacası onu tarif etmenin o durumu anlamakla, deneyimlemekle aynı şey olduğunu düşünmek için insanın özel bir şekilde eğitilmiş olması gerekir.”
Reklam
Edebi zekâsı ve keskin mizahıyla Jean Stafford
“Malcolm ve Victoria çalıştıkları Alma Hettrick Kız Koleji’nde, güz dönemi başında birbirlerini keşfetmeseydiler akıllarını yitirecekleri ya da kestirme yoldan gizli tarikatlara dâhil olacakları konusunda hemfikirdiler. Malcolm yirmi üç, Victoria yirmi iki yaşındaydı ve ikisi de gıcır gıcır yüksek lisans diplomalarıyla üniversiteden yeni
“Cehalet ve yoksulluk içinde sürünmekten yorgun düştüyseniz, çocuklarınızın bir sömürücünün varlığına varlık katmak üzere fabrikalar için yetiştirilmiş, geri kalmış birer hayvan değil de kendi emeklerinin meyvelerini yiyen bireyler olmalarını istiyorsanız, aklınızı kullanın!” diyor Michel :) “Görünen o ki özgürlük için atan her kalp yalnızca bir parça kurşun hak ediyor, bu durumda ben de kendi payımı istiyorum.” s. 71
"İnsan bütün bunlarla nasıl baş edebilir ki, diye çaresizliğe kapıldı. Mantığım intihar et diyor. Oysa ben yaşamak istiyorum! Her şeye rağmen yaşamak istiyorum!" “Neydim ben? Hayır, neyim ben? Aslında neyim? Görünüşünden küfür olduğu anlaşılmayan iki bacaklı bir küfürüm!” "Bu nasıl mümkün olabilir, diye düşündü tekrar. Bunların hepsi sanrıdan ibaret. Daha bir hafta önce Becker Hurda Ltd. Şti.’nin sahibiydin... daha birkaç saat önce otuz bini aşkın markı olan bir adamdın... evet, her şeye karşın daha birçok seçeneği olan bir adamdın. İnsanın cebinde otuz bin markı varsa pekâlâ yaşamını sürdürebilir. Sayısız olasılığın vardı... tek yapman gereken onları değerlendirmekti! Tüm bu yolculuklar, mücadeleler, endişeler, kendine eziyet etmeler, kafa yormalar... hepsi boşunaydı. Bütün hayat, bugüne kadar elde ettiğin her şey boşunaydı... Berlin’de tüccar Otto Silbermann olarak dolaştın... bir ailen vardı... dostların vardı... hayatın içindeydin... çok güzel bir şekilde hem de... kök saldın... Hayır, kök salmadın, sadece öyle sandın... asıl hayat burası, gerçek hayat... Buradaki şu bank... boşalmış ceplerin... girmeye cesaret edemediğin şu karakol... işte Silbermann’ın gerçek, esas varlığı... Bir bankta oturuyorum... boşlukta... üstelik gar kapanınca beni banktan da kovacaklar."
"Mesele uzmanların tümünün muhakkak hata yapması değil; esasen mesele, büründükleri iktidar kisvesi, sorgusuz sualsiz, en üstün düzeyde olmaları. Uzmanlar, kendi örgütlenmelerinin akıldışı akılcılığı ve genellikle nedeni anlaşılamayan hünerleri ile donanmış, istediklerini gerek baştan çıkarmayla gerekse zorla alan, hem yeni bir kilise hem de yeni bir mafya türüdür artık. Amatör’de bu gerçekliğin her yere nüfuz eden üretimine ve kabul görüşüne müdahale etmek istiyorum. Başka bir gerçekliği keşfetmek, amatörlüğün bugünkü anlamını ve ileride ne anlama gelebileceğini incelemek istiyorum. Bunu, profesyonelliği eleştirerek, amatörlerle profesyoneller arasındaki fay hatlarını belirleyerek; kişisel kimlik ile iş ilişkileri, bilgi üretimi ile siyasi güç, teknokratik temsil ile yaygın katılım, şehir çalışmaları ile militan aktivizm arasında gidip gelen ayrıntılı bir tematik incelemeyle yapacağım. Amatörlerle profesyoneller arasında her alanda yaşanan gerilimleri didiklemek, bu tektonik levhaların aslında siyasi sınırlar olduklarını, ıslah edilerek yerlerinin değiştirilebileceğini göstermek istiyorum." “Amatör, iktidara hakikati söylerken; profesyonel, iktidarın hakikatini söylüyordu.”
“Örneğin bendeniz, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin sorunları üzerine uzmanlaştım. Neredeyse tüm meslek hayatımı bu konuya adadım. İlk uzun yolculuğumu 1956’da Hindistan, Pakistan ve Afganistan’a yaptım. Kırk yıldan fazla bir süredir Üçüncü Dünya Ülkeleri’ne yolculuk yapıyorum. Yirmi yılı aşkın bir süre o ülkelerde yaşadım. Çünkü başka kültür ve uygarlıkları üç günlük ya da bir haftalık kısa ziyaretlerle tanımak mümkün değil.” “Benim düşüncem, ötekilerin tarihinin başladığı yönünde. Doğaldır ki bu düşüncede de aykırı, çelişkili ve kışkırtıcı bir yan var. Önümüze genellikle iki uç seçenek sunuluyor ama hayat uçlarda yer almaz. Hayatın gerçekleri, uçlarda değil, ortaya yakın bir noktada bulunur.”
“Bazen bilmek, bilmemekten çok daha kötüdür.”
"Bir şehrin en büyük eğlencesinin akbabalar olması için o şehrin başına ne gelmiş olması gerekir? Veiga'nın yarattığı fantastik görüntü korkutucu olsa da anlaşılabilir, zira bizim de kendi akbabalarımız var. Sakallı Kralların Gölgeleri ile içinde yaşadığımız gerçeklik arasındaki ilişki hiç de uzak değil. […] Belki de şimdilerde, yükselen