Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Dilaylaa
Dilaylaa
@iamwhoiam
103 okur puanı
Mayıs 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Aile içi istismar
Aile...kara delik... İyisi ve kötüsüyle aile. Peki hepimiz için aile tanımının farklı olabileceğini ne zaman fark edebileceğiz? Her annenin her babanın iyi olduğu algısından ne zaman kurtulabileceğiz? İnsanların en savunmasız anları olan bebeklik ve çocukluk anılarında yaşadıkları istismarları dinlerken ya da okurken onları zerre anladığımızı
Serkan Karaismailoğlu ile Beyinde Ararkan Bağırsakta Buldum kitabı ile tanıştım. Üstüste 2 kere okuduğum nadir kitaplardandı kendisi. O kitabı okurken içerisinde sağlıkla ilgili bir şeyler öğrenmeyi umduğumdan hiç sıkılmamıştım.
Pia Mater kitabında ise beklentim kitabın gidişatından ds ötürü sürekleyici bir roman okumaktı ki ancak özellikle nöron kelimesi o kadar sık kullanılmışki artık sadece o kelime gözüme battığından, gördükçe yazılanlardan uzaklaştım. Yazarımız Nöro-Roman olarak adlandırıyor romanının türünü ama yine de bu kadar bilgiyi neredeyse her araya sıkıştırmaya gerek var mıydı diye düşünüyor insan. Hikaye son 15 sayfa gerçekten hiç düşmeyen bir hızla ilerledi ve çok çarpıcıydı işte o yüzden de madem bu kadar iyi yazabiliyordun niye sadece son sayfalara sakladın bu satırları diye kendimce sitem ettim yazarımıza.
Bölüm başlıklarında yapılan alıntılar mükemmeldi, yazarımıza haksızlık edemem. Herkese şimdiden iyi okumalar dilerim.
Bugün başlayıp birkaç saate bitirdiğim bir kitap oldu. Nihan Kaya kitabı okumak istiyordum ve üçlemenin son kitabı ile yazarla tanışmış oldum. Çocuklar için anlaşılır bir dilde yazılmış özellikle ve bu da küçükken bu kitabı okumuş olsaydım neleri değiştirebilirdimi sorgulattı bana. Yetişkin olduğumuzda bazen kendimizi hiç çocuk olmamışız gibi hayatın ciddi sorunlarına kaptırıabiliyoru. Bu sebepten, tüm sorunlarımından beni birkaç saatliğine uzaklaştırıp içimdeki çocuğa şefkatle sarılmama vesile olduğu için teşekkürü yazarımıza bir borç bilirim.
Herkese şimdiden keyifli okumalar.
Okur Takip Önerileri
Takma adı olan Gorki’nin nereden geldiğini, yazarın hangi köklerden çıkıp yeşerdiğini bu kitabı okuduğunuzda anlayacağınızı söyleyebilirim. Gorki Rusça’da acı anlamına geldiği için bu takma adını seçmiş yazarımız. Kendi biyografisini anlattığı için ve yazılanların gerçek olduğunu bilmek de daha çarpıcı yapıyor kitabı.
Hiçbir çocuk bu kadar acı çekmeyi haketmez, her sayfada içimi sızlatan bir nokta vardı kitapta. Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabındaki gibi karakterlerin çok olması sebebi ile muhakkak kitaptan bir kişi hayatınızda karşınıza çıkmıştır, belki dedeniz belki dayınız belki komşunuz bu kitapta betimlenmiş olabilir. Ben de hayatımdan bir kişiyle yazarın ailesindeki bir bireyi özleştirdiğim için daha duygusal yaklaşmış olabilirim kitaba.
Ben her sayfasında anne sevgisinin eksikliğini çeken, babasının hayaliyle güçlü durmaya çalışan, anneanne şefkatine sığınan bir çocuk okudum. Çektiği acıları dışa yansıtsa da onu ve acılarını okuyabilen ya da duyabilen tek bir kişi olmamış hayatının belirli dönemini anlattığı bu kitabında. Yalnızlığıyla oynayarak büyüyen bu çocuğu en azından şimdi bizler okuyabiliyoruz, duygularını nihayet dökebildiği satırlarında.
Üçlemenin diğer iki kitabını da ilk fırsatta okumayı düşünüyorum. Şimdiden hepinize iyi okumalar…
Bundan çok uzun zaman önce sanırım Lgs’ye girmeden önce Avucunuzdaki Kelebek’i Dvd çalar ile izlemiştim. O zamanlardan aklımda çok etkileyici bir söyleşi bir seminer olarak kalmıştı. Yıllar sonra kitabı karşıma çıkınca tekrar okumak istedim.
Ülkemizin yandığı bu günlerde kendimce güvenli hissedebileceğim çocukluğumda güven veren alanlara yöneliyorum işte bu sebepten dün kitabı okumaya başladım ve bugün bitti.
Yangın felaketinden dolayı birçoğumuzun içi yanıyor biliyorum, şimdi kitapta karşıma çıkan paragrafa bakın lütfen:
“Orman müthiş bir hızla yanarken küçük bir serçe, yolundaki gölden ayakları arasına su alıp ormanın üzerine bırakıyor ve tekrar göle uçuyormuş. Ormanın yanışını çaresizlikle izleyen hayvanlardan biri gülümseyerek seslenmiş: “ Ne o serçe, ormanı birkaç damla suyla mı söndüreceksin ? Serçe cevap vermiş: “Benim elimden gelen bu !”.
Bu alıntıdan sonra yorumu size bırakmak istiyorum.
Şimdiden herkese keyifli okumalar.
Fransız sarayından aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanan Zweig'ın bu kısa eserinde, ilgi bağımlısı olan bu kadının belli sebeplerden Paris'teki şaşalı yaşamından Normandiya'ya sürgün edildikten sonraki ağır psikolojisi anlatılmaktadır.
Günümüzde de var olan bazı kimselerle özdeşleştirdim kitaptaki karakterimizi. Bildiğiniz gibi kimi insanlar gösterişli bir yaşam sürdüğünü farz edip bunu tüm detayları ile bazı sosyal medya aracılığı ile tüm dünyaya sergilemekte, yine bu insanlar en ufak bir olumsuzlukta dünyanın sonunun geldiğini farzetmekte ya da dünyanın merkezinde kendilerinin olduğunu varsaymakta. İşte bu gibi kimselerin ilgi için yapamayacaklarının sınırı olmadığını bu kitap bizlere tüm gerçekliğiyle anlatmakta.
Herkese şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Bu kitap ile tamamen şans eseri tanıştım, kitap fuarında kitabın kapağını gördüm ve dikkatimi çekti ve sonrasında okuyup bitirdiğimde iyi ki böyle dikkat çekici bir kapak hazırlanmış dedim.
Kitabı okuyalı 4-5 yıl oldu ama kitabı hala düşününce yüzüm gülümser. Benim okuduğum bir kitap tarzı yok her türü her yazarı okumayı seviyorum genel olarak ancak Murat Menteş’in tarzının ne olduğunu tam tarif edemem çünkü kitapta ince eleştiriler var, karakterimiz inanılmaz samimi, sürekli gülümseten satırlar var kitapta aslında bizden çok şey var. Bence alın bir okuyun pişman olmazsınız.
Bu kitabı okurken Dorian Gray'in görünüşüyle ilgili yazar bende büyük bir merak duygusu uyandırmıştı. Dorian Gray kitabını okuyan herkes bu kadar çok merak etmiş midir Dorian Gray'in tipini, yüzünü, halini tavrını elbette bilmiyorum.
Ben bu kadar merak etmişken kitabı okuduktan bir süre sonra bir dizi keşfettim Penny Dreadful ve nedense bu kadar muhteşem bir diziyi çevremde bilen neredeyse hiç kimse yok. Dizinin karakterlerinden biri Dorian Gray arkadaşlar, bu kitabı paylaşmışken bu diziden bahsetmeden geçemezdim.
Herkese keyifli okumalar, diziyi merak edip izleyecek olan varsa da keyifli seyirler.
Bu kitabı bir kere kendi sağlığım için okudum, bir kere de kitabın anlattıkları hakkında eşime dostuma doğru bilgileri aktarabilmek adına okudum.
Kitabın adından da anlayacağınız gibi asıl anlatılmak istenilen bağırsaklarımızın önemi. Bunu da mikrobiyata üzerinden bizlere anlatma çalışıyor yazar. Çünkü mikrobiyata biz kimiz sorusunun ilk başladığı yerdedir.
Bu kitabın amacı bence bir farkındalık yaratmak. Şunu yemeyin kanser yapıyor ya da bunları yiyip 2 haftada fazla kilolarınızdan kurtulun demiyor. Kendi vücudumuzda yalnız olmadığımız konusunda bizi uyarıyor.
Hayatımın bir döneminde bağırsaklarımın beni ele geçirdiğini fark ettim ciddi anlamda zor bir dönemdi. Beyin gibi ne düşünsem ne yaşasam sonucunu bağırsaklarımla savaşarak ödedim. İşte bağırsaklara 2. beyin denilmesinin asıl sebebinin sindirim sistemlerinde çok fazla sinir sistemi olduğunu da o dönem bu kitap sayesinde öğrendim.
"Yapılan son araştırmalar, mikroorganizmaların beynimiz ve davranışlarımız üzerine çok büyük etkilerinin olduğunu göstermektedir. Ruh halinizden tutun da, seçeceğimiz yemeğe hatta eş seçiminize bile karışan bir canlı topluluğundan bahsediyoruz."
Kitapta ayrıca bilimsel birçok çalışma ve deneyinde sonuçları yer almakta ve çok çarpıcı bilgiler var bu çalışmalarda, inanın. Doğru bildiğimiz birçok yanlışın bilimsel açıklamaları da yer almakta gerçekten çok faydalı bilgiler var. Yazarın dili de aşırı eğlenceli insan hiç sıkılmıyor kitabı okurken.
Şiddetle tavsiye ederim kitabı okumanızı. Şimdiden iyi okumalar dilerim.
Kitabı okuyalı muhtemelen 10 yıldan fazla oldu ancak kitapta anlatılanların gerçek olduğunu bilmek ve çekilen acıların çarpıcı bir şekilde anlatılması nedeniyle bazı satırları dün gibi hatırlıyorum.
Bosna'lı Leyla'nın savaş sırasında yaşadıklarını anlatmakta kitap. Bosna'lı Leyla ya da Dünya'lı bir kadın da diyebiliriz bence çünkü hiçbir savaşta kazanan kadın olmuyor. Tecavüzler, işkenceler, sonsuz acılar tüm bunların insanlığın ortak utancı ve aynı zamanda ortak acısı olduğunu düşünüyorum.
Şu an öyle bir dünyada yaşıyoruz ki savaş yokken dahi ülkemizde birçok kadın tecavüze uğruyor, şiddete maruz kalıyor, çocuklarından ayrılıyor, ölümle yüzleşiyor, her gün... Hepimizin yaşayacağı tek bir hayat varken bu kadar büyük acılar neden ? Umarım hepimizin huzur içinde yaşayacağı günler yakındır.
Her şeyi de fuck it edemezsin ya ! :) Kitabı epey uzun zaman önce okumuştum, bakın herkesin emeğine her zaman saygımız var da gerçekten hiç sevmemiştim bu kitabı. Her başına gelen olay için fuck it diyemez ki insan yani ben zaten bunun bir çözüm olduğuna inanmıyorum, elbette böyle yapıp mutlu olmayı başaranlar vardır da dediğim gibi benle örtüşmedi bu kitap hiç.
Genel olarak bu tarz kitaplar okumak yerine zor koşullarda, zor hayat standartlarında, zor dönemlerde bir şeyler başaran belki sadece hayatta kalmayı başaran insanların hikayelerini okumayı daha çok seviyorum. Beni gerçek başarılar daha çok motive ediyor ya da bana bir şeyler katıyor. Belki de fuck it demek yerine zorluklarla başetme olgunluğu gösterebildikleri için.
İlk defa bir incelememde iyi okumalar diyemeyeceğim en iyisi f*** it :)
Kabul edelim ki hepimiz gördüğümüz bazı rüyaların anlamını merak etmişizdir, aynı rüyaları gördüğümüz gecelerimiz oluyordur ya da karmaşık gelen rüyalarımız oluyordur işte bu noktada artık siz de rüya tabirlerine bakmayı bırakıp kendinizi ve bilinçaltınızı bilimsel olarak ele almak isterseniz bu kitabı okuyabilirsiniz :).
Kendimden yola çıkayım üniversiteden mezun olalı yıllar oldu ancak hala bazı geceler kendimi sınava girerken buluyorum. Yaz tatillerimin geçtiği evi hala rüyamda görüyorum ya da bazen öyle güzel rüyalar görüyorum ki sabah çok mutlu uyanıyorum. Gerçekten çok büyük bir bilinmemezlik değil mi bu rüya alemi ?
İşte bu kitapta rüyalar üzerine yapılan onlarca çalışmanın sonuçlarını okuyabilirsiniz, birçok bilimadamının çalışmalarını bulabilirsiniz, kategorize edilmiş belli başlı rüya tiplerini kendi süzgecinizden geçirip değerlendirebilirsiniz.
Körler ile ilgili yapılan çalışmalar da çok merak uyandırıcı. “Doğuştan körlerin düşlerinde görsel imgeler bulunmaz, peki o zaman ne olur düşlerinde ? O boşluk sesler, kokular ve dokunma izlenimleriyle mi doldurulur ? Görüntüsüz düşe gene de düş denebilir mi ? “
Siz de rüyalar ve bilinçaltınızı en başta da kendinizi daha iyi anlamak istiyorsanız bu kitaba bir bakın derim.
Statü Endişesi bence bir kendini bulma kitabı. Endişelerimiz, kaygılarımız, korkularımız ve bunların ilişkilendirildiği toplum baskısı, toplumda var olabilme ihtiyacımız, çabalarımız ve buna benzer tüm hissettiklerimize uzaktan bakabilme yetisi kazandırıyor kitap. Şu an yaşadığımız toplumda hangimiz gerçekten istediğimiz ya da mutlu olduğumuz işlerde çalışıyoruz? Bazen kazandığımız para, bazen unvan, bazen ben de varım deme isteği, gibi gibi hepimizin gerçeklerin üstünü örterek yaşadığımız bu dünyada asıl kaygılarımızı anlamaya yardımcı oluyor.
Statü endişesinin nedenleri Sevgisizlik, Snopluk, Beklenti, Meritokrasi ve Güven başlıkları ile anlatılmaktadır. Bir de Çözümler bölümü yer almaktadır o da 5 başlık altında toplanmıştır.
Şimdiden herkese keyifli okumalar.
Beni Hakan Günday zekası ile tanıştıran canım kitap; Daha. Bir kitabın adı, kitabın içeriği ile paralel ancak bu kadar kitabın tamamını bir cilt gibi kaplayabilir. Hakan Günday'ın zekası, edebi bilgisi, kullandığı metaforlar, anlatım dili, kurgusu, derin düşünceleri aktarım şekli o kadar mükemmel ki. Şu an benim için favori yazarlardan kendisi. Bir Hakan Günday kitabı okuyup kendisine hayran kalmayan tek bir insan tanımadım şu ana kadar. Elbette herkesin kitap zevki kendine.
Kitap incelemelerinde aşırı detay veren incelemeleri okumayı kendim sevmediğim için genelde üstünden geçerek birkaç yorum yapıyorum okuduğum kitaplar hakkında.
Daha aslında bir baba ile oğlun geçimlerini sağlamak için kaçak göçmenler üzerinden hayatlarını işleyen bir kitap. Daha ismi de burada kaçak göçmenlerin daha fazla su, daha fazla yiyecek, daha fazla yaşam yakarışlardan çıkan bir kelime.
Kitabın arka kapağındaki yazıyı paylaşmak isterim; "Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye'dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk."
Ve biz de burada yaşıyoruz. Yaşadığımız dünyada gözümüzün önünde olup bitenlere bu kitabı okuyarak bir kez daha şahit olabilirsiniz.
Herkese şimdiden iyi okumalar.
Beni James Patterson ile tanıştıran kitap; "Jack & Jill". Annemle gittiğim market alışverişinde indirim sepetlerinde görüp bundan yaklaşık 20 yıl önce kadar aldığım bir kitap. Sonra da şunu düşünmüştüm böyle güzel bir yazar ve kitabın indirimli kitaplar arasında olması şaşırtıcı. Belki bilenler vardır genelde pek okunmayan ya da tercih edilmeyen kitaplar böyle ortalardaki sepetlere konulurdu. Şu anda da var ama eskiden daha farklıydı bu durum.
Sonra tüm öğrencilik hayatımda nerde James Patterson kitabı görsem alırdım, algım onları bulmak yönünde çalışırdı. Yine bilenler bilir James Patterson kitapları çok akıcıdır. Suçlu ya da katili tahmin etmeniz o kadar da kolay değildir.
Agatha Christie, Dan Brown, James Patterson bu yazarlar benim hızlı kitap okuma sürecime büyük katkılar sağlamış yazarlardır.
Polisiye sevenlerdenseniz bir James Patterson kitabı alıp okuyun derim.
