... rüya hünerli bir sihirbazdır, varlıkların boyutlarını ve birbirlerine olan uzaklıklarını değiştirir, yan yana uyuyan kişileri ayırır, birbirine uzaktaki kişileri kavuşturur, ...
... işte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır, bizlerse hala, Geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikâye, diye homurdanıp dururuz.
Bir başka kişinin varlığının böylesine farkında olmak garip bir şeydi. O kişiye bu kadar yakın, bu kadar acil bir ihtiyaç hissetmek, zevkli olmadığı gibi, acılı da değildi.
Asıl her şeyden azar azar anlayan akıldanelerden korkmalı insan. Herkes kendi işini yapsın, yeter. Benim gözümde bilmediğini açıkça söyleyen insan, bilmediğini biliyormuş gibi görünen ve her şeyi ağzına yüzüne bulaştıran ikiyüzlüden daha değerlidir.
Zaman bazen kuş gibi uçar, bazen de solucan gibi sürüne sürüne gider ama insanın en çok hoşuna giden, zamanın çabuk mu, yavaş mı, nasıl geçtiği fark edilmeden geçip gitmesidir.
Müthiş değil mi? İnsanlar dahil evrendeki herşeyin fiziksel sistemler olduğunu, fiziksel sistemlerin makro düzeydeki davranışlarının onları oluşturan parçacıkların basit yasalarca yönetilen mikro düzeydeki davranışlarına bağlı olduğunu, bu mikro aleminin yasalarının da hesaplanabilir şeyler olduğunu kabul ettiğinizde, bir hesap makinesi çok ulvi bir nitelik kazanıyor.
"Ben seni bırakıp gideyim mi?" diye sorana başka türlü cevap bulunur mu? Öte taraftan, Kâmran da, bu ayrılığı bu kadar kolay kabul etmeme müteessir oluyordu.