Peygamberimiz bundan asırlar önce Hacca gitmek için Zilkade ayının 25. Günü Medine'den yola çıktı, 9 gün sonra Zilhicce ayının 4'ünde Mekke'ye ulaştı. Zi Tuva denilen yerde sabahladı ve Zilhicce'nin 5'inde Mekke'ye girdi. Umre ve hac ibadetini birleştirip *Kıran* haccı olarak tamamladıktan sonra Zilhicce'nin 15'inde Mekke'den ayrıldı. Hz. Peygamber Mekke'de hac için yaklaşık 10 gün kalmış, sonra da Medine'ye doğru yola çıkmıştı. İşte bu minik zaman diliminde neler oldu, hangi olaylar yaşandı ve Peygamberimiz nasıl hac yaptı sorularına doğru olarak cevap vermek gerekir.
Kitap çok güzel hazırlanmış, okunulmasını tavsiye ederim..(:
İçinde kısa kısa dört öykü bulunuyor Stefan'ın bu kitabında. Mürebbiye; Evin üniversite okuyan Otto adında gence aşık olmasıyla haraketlerinin değişmesi, bakıcısı olduğu iki çocuğu ihmal etmesine üzerine de kızların bunu fark edip gece gündüz, sürekli olarak mürebbiyelerini izlemesiyle yetişkin dünyasının acımasızlığı, güvensizliği,
Bir zihni iyi besleyememişseniz katı olmaya meyilli olacaktır. Böyle bir kör noktaya sahip kişi için en doğrusu kendisidir ve kendi arzu ettiği her şey iyi kabul edilir. Kendisine benzemeyen, farklı olan, sevmediği her şey ise kötüdür.
"Bir seçim sisteminden daha başka seçim sistemine değişik sonuçlar veren oylama biçimi "milli irade" midir, yoksa yal- nızca seçim sistemlerine göre belirlenmiş yöntemlerle elde edilen "çoğunluk iradesi" mi? Ya da "millet egemenliği" diye tanımlanacak bir "egemenlik" biçimi var mıdır? Var mıdır ki, "milli irade", "millet egemenliği" ve "manevi şahsiyet" kavram- lan yıllardır bizleri ipotekleri altına alır.
Kafamın karışık olduğu bir anda okumaya başladığım için satırları ziyan etmemek adına okumaya iki kez baştan başladım. Bence buna değdi çünkü sona geldiğimde güzel bir araştırma-inceleme kitabı okumuş oldum.
Goleman, IQ ve EQ'nun üstünlüğünün insana; sosyal, akademik ve hayatın birçok etkileşimsel evresinde nasıl yansıdığını incelemiş. Anlatım ilk olarak, okuyucuya beynin yapısını tanıtmakla başlıyor. Örnek olarak: Mantıksal düşünmek ve plan yapmak için prefrontal kortekste birtakım tepkimeler gerçekleşirken; korkuyu yorumlamada limbik sistemdeki amigdalanın verdiği sinyallerin tam olarak nasıl meydana geldiğini açıklıyor. Böylece kitabın ilk çeyreğinde, IQ ve EQ diye ayrımını yaptığımız şeyleri nörofizyolojik bir temele oturtmuş oluyoruz.
Daha sonraysa bunlardan birinin üstün, diğerinin zayıf olduğu durumlarda ortaya ne tür problemler çıkardı? Nitekim IQ'su çok yüksek ama EQ'su çok zayıf bir bireyin yaşayacağı adaptasyon problemleri neler olurdu? Veya hangisi yaşadığımız dünya açısından daha avantajlıdır? Örneklerle açıklanıyor.
Yazarımız, geleneksel zeka (IQ) kavramının abartıldığı kadar duygusal zekanın da (EQ) önemli olduğunu düşünüyor. Fakat aşırı kaygılı bireylerde, meydana gelen stresin, çeşitli patojen faktörlere zemin hazırlaması bile EQ'nun fazla duyarlı olmasının bir eseri değil midir? Diye düşünmeden edemedim.
Selam arkadaşlar.
Bugün size dikenler şehri serisinin son kitabı olan yılanlar bahçesi kitabından bahsedeceğim.
Modern Dünya içersinde geçiyor. Bize sunduğu evren çok güzel. Yazarın yazım dili kurgunun sürükleyici olması beni kitabın içine çekti. Seri 3 kitaptan oluşuyor.
Serinin her kitabı ince ve bölümleri kısa olduğu için hızlıca bitirmeniz mümkündür.
Eğer fantastik seven okurlardansanız bu seriye bir şans verin derim.
O Nasıl Öğretirdi ve O'nun Eğitim Lisânı beraberinde okunursa çok verim alınacak iki eser. Ben öğretmenliğe başlamadan önce özellikle okumuştum ve bana çok şey kattı aradan zaman geçti tekrar kitabı okuyunca altını çizdiğim cümleler yine oldu. Kırmadan, kızmadan, kötü söz söylemeden bir eğitimcinin nasıl olduğunu ve olması gerektiğini Efendimiz ve Kur'an'ın ışığında anlatıyor. Kesinlikle bence her eğitimcinin okuması gereken bir kitap.
Spoiler vermeden ufak bir inceleme/değerlendirme yazmak istiyorum.
Zweig'in kalem karakterini yansıtan, ancak başyapıtları arasında sayılmasına engel olan bir finale sahip, sürükleyici öyküsü.
Evet bazı kitaplar ters köşe yapar, heyecanla ve pür dikkat okuduğunuz, kaptırdığınız ve olası senaryoyu okurken kafanızda biçimlendirdiğiniz halde mevzu umulmadık bir yere sürüklenebilir. Bu öyküde yazar bunu amaçlamış. Ancak beklenmedik senaryoya geçiş o kadar aniden, yüzeysel ve yavanki sanki kitabı yazmaktan sıkılmış ve bir anda bitirmeye karar vermiş Zweig.
Tabi yazar psikolojik çözümleme ve gerilim odaklı o kadar iyi eserler vermiş ki, bunu onlarla aynı kefeye koyabilmek mümkün değil. Yine de keyifle okunabilecek, şaşırtabilecek bir kitap. Okunur. Ancak şok etkisi yaratmaz, "Ben ne okudum vay be(Zweig etkisi diyorum ben buna)" bırakmaz.
Albert Camus'nün "Sisifos Söyleni", varoluşun anlamsızlığı ve insanın bu anlamsızlık karşısındaki tutumu üzerine bir meditasyon. Sisifos'un kayayı sonsuza kadar tepeye taşıyıp tekrar aşağı yuvarlama cezasını anlatan Yunan mitolojisinden esinlenerek, Camus bizi kendi hayatlarımızı sorgulamaya davet ediyor.
Camus,
Hem bilmiyor, hem bilmediğinin farkında değil. Uzman değil ama uzmanmış gibi konuşuyor. Birkaç şey öğrenmiş bir konu ile ilgili ve sanki her şeyi biliyormuş gibi davranıyor. Her konuda uzman. Hem cahil hem cesur. Demek ki cahillik insana cesaret veriyor.