Tasavvuf yolcusu önce yola gelmelidir ey Kimya, şimdi söyle yolcu musun, yol mu? Yolun var mı da yoldaş bulamadım diye feryat ediyorsun? Gönlüne erdin mi de gönüldeşim nerede diye sızlanıyorsun? Önce kendini bir bul bakalım! Ayağında diken yarası olmayan, sinesine gül kokusu süremez.
Sana yazıyorum. Bensizliğine kan düşüren sensizliğe yazıyorum. Aşktan yana tüm acı çekenlerin çaresizliğini bilseydim, çıldırırdım. Acılarıma şükranlık eden, çıldırmadığıma inandığım için yazıyorum. Babam "Hayatta bulamadığın mutluluğu edebiyatta aramaktır yazmak." demişti. Seni yokluğumda bulamadığım için yazıyorum.
Akıllı insanlar tarafından söylenen sözleri ezberleyin, yaşayın. Gündelik yaşamınızda uygulayın onları, fakat olur olmaz yerlerde ezbere okumayın. Yoksa sırtına kitap vurulmuş bir eşekten farkınız kalmaz.
Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevenlerle, Yaradan’ı yaratılanların gaddarlığından sorumlu tutanlar, aynı türdeki mahluklar…
Yoluna çıkan ‘dilsiz şahitleri’ ezmemek, üzmemek için ordusunun güzergâhını değiştirenlerle tek hedefleri hayatta kalmak ve yavrularını beslemek olan canlara kıyanlar aynı handaki yolcular…
Ağaçlara muhacir kuşlar için yuvalar inşa edenlerle üç kuruşluk dünya menfaati uğruna, belirledikleri coğrafyalarda yuvaları tarumar edip kendi düzenlerini ihya edenler, yegâne yaşam hakkı kullandılar, kullanmaktalar…
Şöyle bir bakalım medyaya, basın-yayına, cadde sokaklara... Dükkan, lokanta, iş merkezlerinin ne anlama geldiğini çoğumuzun bilmediği İngilizce isimleri, “ülkemizi ziyaret eden yabancılar, kendilerini garip hissetmesinler, evlerindeymiş gibi hissetsinler diye mi mantar gibi çoğalıyor? Aşağılık duygusunun açık bir yansıması olan yabancı isim kullanımı, iş yerlerine sözde “itibar” kazandırma çabasından başka bir şey değil. ‘Cep shop’lar, ‘shopping center”ler, ‘catering’ler ve daha niceleri, “Çoktan sömürge ülkesi olduk da, biz mi bilmiyoruz?” dedirtiyor.
Osmanlı dönemindeki yabancı dillerin etkisinden kurtulalım derken, günümüzde çok daha fazla İngilizce ve Fransızca sözcüklerin istilasına maruz kalındı. Tamam, dil canlıdır; her dilde, farklı dillerden kelimeler vardır. Kimileri kalıcı olur, kimileri ise olmaz; ancak dilimizin yabancı dillerin “ortak pazarı” durumuna gelmesine nasıl göz yumabiliriz?
Velhasıl kelam, şunu söyleyebiliriz ki, bazı kişiler sosyal ilişkilerde ve iletişim konusunda daha maharetli olsalar da, iletişim kurmak belli başlı bazı temel noktalara dayanıyor: En az iki kişi, konuşmadan önce dinlemek için kulaklar, hisleri ifade etmek için ağız ve iletişime açık ve niyetli birer gönül... Bu şartlar sağlanıyorsa, her engel aşılabilir, gönüller fethedilebilir ve hayat ve dünya daha yaşanır hale gelebilir. İletişime özen gösterilmesine, geçmişe oranla günümüzde daha çok ihtiyacımız var.