Bir insan hakkında duyduğumuz, doğru olduğuna inandığımız kaç bilgi vardır ki doğruluğu kesin olsun. Kendi bakış açımızdan ya da başkalarının vermiş olduğu bakış açılarından bir kişiyi tanımak, bilmek, onun hakkında bir fikre kapılmak ne kadar doğrudur sizce? Her insan verdiği karar(lar)ın sonucunda -ister istemez- iyi-kötü, güzel-çirkin, huzurlu-huzursuz, vs. bir yaşantıya sürüklenir.
Hayatınızın çoğu insan tarafından yanlış anlatıldığı, bilindiği bir yaşam sürdüğünüzü hayal edin. Çoğu insanın yalan bilgiler karanlığında sizden nefret ettiğini. Evet ana karakterlerimizden biri olan Mürşit Bey bu şekilde bilinen biri. En kötüsü ise buna özkızı Zehra'nın da inanmış olması. Küçücük çocuk tabi ne bilsin babasına karşı bir nefret şerbeti içirdiklerini ve su misali şerbeti hiç eksik etmedikleri. Küçük bir örnekle somutlaştıracak olursam:"Sen insanların en zalimi, ahlaksızı, serserisisin... Ailemizi sen mahvettin... "sayfa 146
Acımak romanının yanlış bilinmiş bir adamın üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz. Kitabı okurken Mürşit Bey'in yaşadığı (eğer yaşamak buysa) sıkıntıları hissedeceksiniz. Nasıl dayanabildiğine şaşıracaksınız. Kim bilir belki de üzüntüsünü de paylaşıp ağlayacaksınız.
Kitabın bana öğrettiğini (en azından öğrenmiş olmayı ümit ederek) şu güzel satırlarla ifade etmek istiyorum: Hiç kimse göründüğü kadar iyi, anlatıldığı kadar kötü değildir. Birini yargılamak için acele etme (İbrahim Tenekeci).
Kitabı çok beğendim ve okumayı düşünen herkese şiddetle tavsiye ediyorum