“Büyük ve ölmez bir öykü herkesten söz eder, yoksa yaşayamaz. “
Bir kitabı ne kadar sevdiğim, konusunun yanında kahramanları ne kadar sevdiğim, benimsediğim, kalbimde yaşattığım ile ilgili oluyor çoğunlukla. Ve ben Cennetin Doğusu’nda bir değil bir çok kahramanla gülümsedim. Kalbimde yaşattım onları. “Hiçbir öykünün, biz onun gerçek ve doğru olduğunu içimizde duymadıkça, etkisi ve yaşarlığı yoktur.” diyor Steinbeck kitabın bir bölümünde. İçinde duymak çok başka.. Okumak sıcacık olmak, okumak evrenden sıyrılmak, yeni bir evren yaratabilmek benim için. Yarattığım evrende ne derece yaşarsam o derece içimde duyumsamış olduğumu anlıyorum. Ve Cennetin Doğusu konusu ile çarpıcı karakterleri ile müthiş bir evren yaratmamı sağladı.
Tüm kötülükleri sevilmemek , reddedilmek korkusu ile mi yaparız? Habil ile Kabil’e kadar gidiyor sorgu. Okuyucuyu o iki kardeşin hikayesinden yola çıkarak bir sorgulamaya itiyor Steinbeck.
“Acaba bazı acılar, delilikler, nedenleri bilinse sökülüp atılamaz mıydı?” Nedenleri bilmek yeter miydi acaba? Adam, Samuel, Lee, Caleb, Aaron .. Kötülüğün ölüp ölüp dirildiğini , iyiliğin ise ölümsüz olduğunu daha güzel anlatamazlardı sanırım. İyi ile kötünün ağı içinde çırpınan biz insanlara seçmenin yüceliği ile o ağdan nasıl kurtulacağımıza karar verebileceğimiz ve seçimimizi yapmış olmanın huzuru ile dolacağımız bir yaşam dilemiş Steinbeck ve “ Timshel” sözü ile sonlandırmış muazzam eserini. Seçim senin , timshel !