Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Firdevs'i bir daha hiç görmedim. Ama sesi kulaklarımda yankılanmaya, başımda, hücrede, cezaevinde, sokaklarda, bütün dünyada titreşmeye, her şeyi sallamaya, gittiği her yerde korkuyu, öldüren gerçeğin korkusunu, vahşi, basit ve ölüm gibi çirkin, gene de henüz yalan söylemeyi öğrenememiş bir çocuk gibi basit ve yumuşak bir gerçeğin gücünü yaymaya devam etti.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Sevmesini bilen, fakat kendisini sevdirmesini bilemeyen bir kadındı.
Erkekler kadınları aldatır, aldandıkları için de onları cezalandırır; aşağılar, bu kadar düştükleri için cezalandırır; evlenmeye zorlar, sonra da ömür boyu hizmetçiliğe, küfürlere ya da dayağa mahkûm ederlerdi.En az aldatılan kadının fahişe olduğunu kavramıştım artık. Evliliğin kadınların en zalim şekilde acı çekmesine dayalı bir sistem olduğunu anlamıştım.
Her şey olmaz gibi görünüyor, her şey oluyordu.
Kâbuslarıma ev sahibi olacaktı çığlıklarıma sağır insanlar.
Reklam
Sevilmediğini anlayan bir insan hemen ortadan çekilmeli.
Umduğum şeye ulaşmaya çalışmıyordum. Çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım, bir yola baş koymuş hayalperest gibi ne kadar özveride bulunursam bulunayım, zavallı önemsiz bir memur olarak kalacaktım. Bütün zavallıların erdemi gibi, benim de erdemim iyi bir nitelik ya da değer olarak görülmeyecek, bir tür aptallık ya da basitlik sanılarak aşağılanacak, yoksulluktan da fazla hor görülecekti. Son erdem kırıntısını da, kanımdaki son kutsallık damlasını da atma zamanı gelmişti.
Kadınlar sevmedikleri adamlara karşı acımasızlar.
İnsan sokağa düştüğü zaman hiçbir beklentisi kalmaz, hiçbir şey umut etmez. Oysa ben aşktan bir şeyler beklemiştim. Aşkı tanıyınca insan olduğumu hissetmeye başlamıştım. Fahişeyken karşılıksız hiçbir şey vermez, hep alırdım. Ama âşık olunca bedenimi, ruhumu, aklımı ve tüm çabamı düşünmeden verdim. Asla bir şey beklemedim, sahip olduğum her şeyi verdim, kendimi tümüyle bırakıp bütün silahlarımdan, tüm savunmalarımdan arınarak çırılçıplak kaldım. Oysa fahişeyken kendimi korur, her an savaşırdım; hiç korunmasız kalmazdım. Gerçek benliğimi korumak için erkeklere dış kabuğumu sunardım. Yüreğimle ruhumu korur; bedenimi edilgen, hareketsiz, hissiz rolünü oynamaya bırakırdım. Edilgen olarak direnmeyi, hiçbir şey vermeksizin kendimi tümüyle korumayı, kendi dünyama çekilerek yaşamayı öğrenmiştim. Diğer bir deyişle, erkeklere bedenime sahip olabileceklerini, ölü bir bedene sahip olabileceklerini, ama tepki göstermemi, heyecanlanmamı, haz ya da acı duymamı beklememelerini söylerdim. Hiçbir çaba, hiçbir enerji harcamaz, sevgi gösterisinde bulunmaz, düşünmezdim. Dolayısıyla hiç yorulmaz, tükenmezdim. Ama aşkta her şeyimi vermiştim; yeteneklerimi, çabamı, duygularımı, en derin duygularımı... Bir azize gibi, bedelini hiç hesaplamadan, elimde avucumda ne varsa hepsini vermiştim. Tek bir şey dışında hiçbir şey istememiştim, hiçbir şey: aşkın korumasına sığınmak. Kendimi yeniden bulmak, yitirdiğim benliğimi yeniden kazanmak. Küçük görülmeyen, aşağılanmayan, tersine saygın ve üstün tutulan, duyarak yaşayan bir insan olmak.
Reklam
Nazik olması gerektiği kendisine baskı halinde dayatılan kadın, tehlikeyi sezdiği durumlarda bile karşı koymakta zorlanır, kendisini korumayı önceleyemez.
Herkese her şart altında nazik olmayı, alttan almayı içselleştirmiş kadın kadar mağduriyeti açık kimse yoktur; içinde biraz olsun istismar temayülü taşıyan herkes, kolay kurbanın kokusunu hemen alır.
Cinsellik, erkeğin kadını yaptığı bir şey değil, kadın ve erkeğin birlikte yarattığı bir şeydir ki birlikte yarattıkları şeyi de “çocuk” sembolize eder.
Bir gelincik gibi tut onu elinde. Bu kadın sevmeyi nasıl öğrendiyse, sen de öğren.
İçimde kırk kadın, Kırkı da yabancı Kırkı da öteki ''
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.