Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

kamil safa kalay

kamil safa kalay
@kalay07
44 okur puanı
Ekim 2019 tarihinde katıldı
Samuel Johnson'ın gözlemlediği gibi: "Hoşnutluk pınarı zihin içinden fışkırmalıdır; kendi huyu dışında her şeyi değiştirerek mutluluğa ulaşmaya çalışacak kadar insan doğasından habersiz bir kişi, verimsiz çabalarla hayatını boşa harcar ve yok etmek istediği mutsuzluğu arttırır.
Sayfa 93
Reklam
...yıllar ilerledikçe insanın kendine yüklediği suçların listesi de ne kadar kabarıyor bilemezsin,
Sayfa 228Kitabı okudu
Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır. Özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hâlâ korktuğum ya da hâlâ özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman beni bir kez daha köleleştirebilirlerdi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her şeyin iyi olmasını beklemek, insana pek heyecan vermeyen en iyi senaryo anlamına gelir. Kötümserlik, beklentileri azaltır; olası sonuçlar ile kendimizi harika hissedeceğimiz sonuçlar arasındaki mesafeyi daraltır.
Sayfa 236Kitabı okudu
Voltaire’in dediği gibi, “En iyi, iyinin düşmanıdır.”
Reklam
“Hiçbir şey işe yaramıyormuş gibi göründüğünde, gidip önündeki kayayı parçalamaya çalışan bir taş kırma makinesine bakarım. Belki de bir çatlak bile oluşmadan yüz kez darbe indirmek zorundadır. Ancak yüz birinci darbede taş ortadan ikiye ayrılır ve ben bunu başaranın son darbe değil, öncesinde inen darbelerin hepsi olduğunu bilirim.”
Mühendisler bir köprünün çökme nedenini belirleyebilirler; çünkü belli bir alana, belli bir oranda güç uygulanması halinde o alanın çökeceği konusunda fikir birliği vardır. Fizik tartışmaya açık değildir. Yasalarla yönetilir. Finans ise farklıdır. İnsanların davranışlarıyla yönetilir. Üstelik benim davranışım bana mantıklı gelebilir, fakat size çılgınca görünebilir.
Anatay evlerinin kapısında duruyordu. ''Keder insanı küçültür.'' derler. Beş arkadaşın en büyüğü, korku saçan, Anatay ufalmış, küçücük kalmıştı. Omuzlarına çöken kederin ağırlığıyla ezilmiş bir halde duvarın dibinde küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlıyor, bu duruşuyla tıpkı fırtınadan ürkmüş bir taya benziyordu.
İnsanlar umutla sürer tarlayı, İnsanlar umutla tohum atarlar, İnsanlar denize umutla giderler...
Şurasını belirteyim ki, dağ başlarında, geçitlerde ailesi en büyük destek oluyor insana. Zamanla anladım bunu.
Reklam
''Aklı tam olanın, sözü az olur.''
Sayfa 34
'' Yılda 360 gün yataktan güneş doğmadan önce kalkabilen hiç kimse ailesini zengin etmekte başarısız olmaz''
Sayfa 151Kitabı okudu
Eğer bir adam çok çalışırsa, toprak da tembellik etmeyecektir.
Bir başka korkunç yönetim teorisi de şudur: ' İşçiler işten atılmayacak kadar çok çalışır, patronlar onları istifaya zorlayacak kadar ücret öder.'
O zamanlar işittiğimiz şey şuydu; ilimdeki öğrenmedeki değer kaybı şöyle ifade edilirdi: '' İlim sudurdan sutura düştü, zayi oldu.'' Sudur, sadırın çoğulu yani göğüsler, kalpler. İlim ve feyz kalpten kalbe intikal ederdi, kalpten kalbe akardı; satırlara yani kitaba düştü, zayi oldu. Bakın zayi oldu, boşa gitti, harcandı diyor. Yani bugün erişilmez gördüğümüz, çok yüksekte gördüğümüz kitaptan öğrenme keyfiyeti bir zamanlar zayi olmanın karşılığı idi. Bugünse kitabın zayi olması ve yerine teknolojinin geçmesi gibi bir insanlık problemiyle karşı karşıyayız. Nereden nereye! Yani şimdi, modern dünyadan kaçımız kalpten kalbe intikal eden bir şeyi anlayabilir ya da varlığından haberdardır?
Oysa bunlar için savaşılmamıştı. Bunlar için savaşmayı kimse düşünmemişti , düşünülemezdi de . Ama savaşarak neyi ortadan kaldırmak istemişlerse , savaştan sonra o gelmişti .
Reklam
Bir zamanlar -yani savaş sırasında (yani kendisinin daha delikanlılığının ilk yıllarında ve ne korkunç yıllardı onlar, arpa ekmeği yerlerdi ve uzak köylerden yiyecekleri gelirdi ve kıtlık , açlık , savaş bir aradaydı ve dövüşmüşlerdi Kuran için, Halife için ve Fransızı kenti terk etmek zorunda bıraktıkları zaman kurtulduklarını sanmışlardı, oysa sonradan olanlar bambaşkaydı , uğrunda savaşmadıkları ve savaşmayı akıllarına getirmedikleri şeyler olmuştu , ne uğruna savaşmışlarsa sanki savaşla onu ortadan kaldırmak istemişler gibi bir sonu olmuştu , kimsenin beklemediği bir şeydi bu ama gene de çok kimse farkında değilmiş gibiydi bunun ya da sanki herkes kafir olmaya teşneymiş gibi, bir kendisi fark etmişti gerçeği , bir de asılan birkaç arkadaşı , şimdi biliyor ki asılan arkadaşlarının uğrunda asıldıkları şeyler de bu günkü insanların anlayabileceği şeyler değildir ve anlamazlar ve belki kendileri de kalkışırlar ama onlar yani savaş verenler kendilerini asan insanlar kurtulsunlar diye savaşmışlardı ve asıldıkları şeyler için savaşmışlardı , bunu kim anlayabilir , kim ? Kim?
Bu yeni arkadaşını dinledikçe, bir insanın başkalarına yapabileceği en büyük iyiliğin, çocuklarını iyi terbiye etmek, iyi yetiştirmek olduğunu da anlıyordu. Bunun için başkalarının yardımına gerek yoktu. İnsan bu işe her gün zaman ayırmalı, adım adım gitmeli, kendini tamamen ailesine çocuklarına vermeliydi.
Fakat orkestra şefi hüzünlü bir gülümsemeyle, "Bizler de ötekiler gibi mi olalım, Quangel ?" dedi."Onlar bizlere vurarak kendi yanlarına çekmeye çalışıyor! Bizler ise şiddetin gücüne inanan insanlar değiliz! Bizler iyiliğe, sevgiye ve hakka inanıyoruz!"
İnsan olmak için pek akıllı olmaya gerek yok.Hatta bana öyle geliyor ki, bazen tam tersi oluyor. Gerçekten zeki ve kurnaz bir adamı al örneğin, iyi bir insan çıkması nadirdir.
Yerlilerin inancına göre maddesel nesneler korkuya yol açar. İnsanlar ne kadar çok mala sahipse o kadar çok korkarlar. Ve olasılıkla sadece bu nesneler için yaşarlar.
Kabilenin hazırda tuttuğu yiyeceği yoktu. Ne ekim ne de hasat yapıyorlardı. Sadece Avustralya'nın alev alev yanan iç bölgelerinde yürüyorlar ve her yeni gün evrenin onlara cömert bağışlarda bulunacaklarını biliyorlardı. Evren onları hiçbir zaman düş kırıklığına uğratmamıştı.
Reklam
Ayağını gaz pedalından çekmeyenler - sinirlerine sonuna kadar hakim olanlar- daima kazanır : tabi karşı taraf da aynı stratejiyi benimsememişse. "mantıksız" davranmak bazen en mantıklı seçim olabilir.
Sosyolog Williham H. Whyte, üyeleri sıkıca birbirine kenetlenmiş, dış etkilerden kopmuş grupların; hızla kendi doğrularından uzaklaştıkları, kendilerini eleştiriye kapadıkları, grup dışı karşı çıkışlara kulaklarını tıkadıkları, grup içi uyuşmazlıklara hoş bakmadıkları ve kendi haklılıklarından gittikçe daha emin oldukları süreci tanımlamak için yeni bir terim ortaya attı "grup düşüncesi".
''Psikopatlığın iki ana direği olan riskten kaçınmama ve pişmanlık veya vicdan yokluğunun bir arada aynı kişide bulunması, koşullara bağlı olarak suç veya iş dünyasında başarılı bir kariyere sahip olmanızı sağlayabilir.''
Şimdiki çocuklar bollukla büyüyor, büyüdüğünde de yokluğa intibak edemiyor. Daha kötüsüne hiç edemeyecek. Yokluğu anlamadığı için de yoksulların gözü önünde edepsiz ve görgüsüz bir tüketim sergilerler........Bakın söylüyorum çocuğunuzu gelecekteki zorluklara göre yetiştirin. Bu kadar basit.
İşin sırrı burada dostum - kendini küçük göster. Cahil ol. Sakat ol. Düşük zekalı ol. Cüzzamlı ol.Ucube ol..... Psikopatları ortak bir özelliği varsa, o da paravanlarının arkasında acımasız bir yırtıcının buz gibi soğuk kalbi çarpıyor olmasına rağmen, kendilerine sıradan insan havası verme konusundaki dört dörtlük becerileridir.