biraz önce dışarı çıktım, yürüdüm, denize
baktım. pek o kadar hüzün vermedi bana, artık
çıkıp gideceğim bu dünya.
(çok garibime gidiyor, sana büyük bir insana
söylenecek sözlerle yazmak; ama kendimi zorluyorum, seni o yaşında görmeğe, sana öyle yazmağa...)
bu dünya pek fazla şey vermedi bana — hoş,
ben de ona pek birşey vermedim ya...
ama
"sen, buluşabildiğimiz ender günlerden birinde, bana gelmiştin. yaz başıydı; ben bahçede oturmuş rakı içiyordum; sen de -galiba mutluluktan- koşuşturup duruyordun. sana, yarı şakayla, "haydi bakalım -bana erik getir" demiştim. koşup gitmiştin: bahçede bir erik ağacının olduğunu biliyordun. epey sonra (hatta, biraz daha gecikseydin,
O da bir kadındır sıkıntılar yapan
Renkli kâğıtlar ve dişleriyle.
Elbette büyütür bir gökyüzünü
El sallar gece otobüslerine,
Bir gazete alır, bir cümle yazar
Çünkü herkes korkar yalnızlıktan
Ve her yerde bir intihar vardır.
Kimse duymadan ölmeliyim.
Ağzımın kenarında
Bir parça kan bulunmalı.
Beni tanımayanlar
"Mutlak birini seviyordu" demeliler.
Tanıyanlarsa, "Zavallı, demeli,
Çok sefalet çekti"
Halbuki hakiki sebep
Bunlardan hiçbirisi olmamalı.
İsmet Özel'in bir röportajından intihar üzerine bir kesit:
- 40 yaşıma kadar hep intiharı düşündüm, ama 40 yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım. Bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. Bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun.
Bir tür nihilizm değil mi bu?
- Tam tersine, değer yüklediğin şey bunlar değil. Allah’tan başka hiçbir şeye değer vermemek var bunun arkasında.
40 yaşına kadar ne vardı peki?
- Aynı şey. Bir çıkış sağlayacağını umduğun bir insanla, bir imkanla karşılaşacağını düşündüğün için her gün erteliyorsun intiharını. Daha sonra da, bu çıkışı insanlardan beklemenin saçmalığını kavrayıp yine intihar etmiyorsun.
Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş;
Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...
Perde perde veralar, ışık başka, nur başka;
Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka.
Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;
Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?
Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?
Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi?
Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen!
Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!
Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!
Azap var mı alemde fikir çilesine eş?
Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor?
Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!
Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;
Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum!
Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli?
Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?
Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;
Belki de benliğinden kaçabilene hazır.
Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!
Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!
O visal, can sendeyken canını etmek feda;
Elveda toprak, güneş, anne ve yâr elveda!
Hakan Günday'ın müthiş kıvrak zekasının, resim yapar gibi anlatabilme kabiliyetinin ve yüksek toplumsal gözlem gücünün timsali bir eser diyebiliriz "Piç" için. Romanın akışında sürüklenirken karakterleri başta yadırgayabilir hatta onlara acıma gafletinde de bulunabilirsiniz fakat ilerleyen sayfalarda romanın sığ sularından derinliklerine daldığınızda aslında bu karakterlerin insanda üzülme hissi uyandırmadığını aksine sizi karanlık düşüncelere sevk edebilecek kadar tanıdık, hayatın içinden olduklarını göreceksiniz. Hayata "tutunamayan" ya da "tutunmak istemeyen" dört arkadaşın nihilist hikayesini bana göre muhakkak okumalısınız.
Özetle,büyük beklentilere girmeden okunduğunda sizi güdüleyecek yer yer küçük notlar alabileceğiniz keyifli bir kitap "Bir Kadın Plan Yaparsa". İtiraf etmeliyim ki kitaba başlama motivasyonum Maye Musk'ın, Elon Musk'ın annesi olmasıydı. Kitabı bitirdiğimdeyse artık Maye Musk benim için daha ilgi çekici bir figür haline geldi. Biyografi okumayı sevenlerin yüzünü güldürecek kısa, motive edici ve ilham verici bu eser için diyeceklerim şimdilik bu kadar.