“İçimde anlamını çözemediğim bir keder, öylece kaldım dünyada. Suların, denizlerin, okyanusların orta yerinde kaldım.”
Utanca boğulmuş bir iç çocuk evlilikte BİZ'i oluşturma­ya engel olur; ilişkiyi korku, kaygı, keder ve öfkeyle doldurur. İç çocuk kendini 'önemsiz', 'tuhaf', 'değersiz', 'güvenilmez', 'sevilmeye layık olmayan' ve 'kimsenin ilişki kurmak isteme­diği biri' olarak görür. Kendini yalnız ve öksüz hisseder; ha­yatla ilgili her konuda kıskanç ve kaygılıdır!
Sayfa 116
Reklam
Ahireti nazara almadan dünya zalim bir yere dönüşür. Kötülüğün anlamsız dili hayata egemen olur. Yaşadığımız haksızlıklar karşısında hissettiğimiz kırılganlık, üzüntü, keder, kızgınlık, öfke, kin ve nefret ahiret bağlamına oturtulmadan ele alındığında tam tamına çözümlenemez.
Ne içsek yine, keder mi elem mi?
Hepimiz kendimizi gömdük geliyoruz. Yakamızda birer gözyaşı fotoğrafı Avuçlarımızda ölümden soğuk bir dua Toprağın merhametine inanarak korkuyla Birbirimizin omuzları üstünden Mezarlığın dışındaki hayata bakarak İçimizde dünyadan yapılmış bir keder
Bazı sözcükler böyleydi işte. Bir tanesi bile koca bir geçmişi canlandırabiliyordu. Yaşanmışlıklar, hayaletler, sevinç ve keder... Sıradan, basit bir sözcük bütün bunları geri getirmeye yetebiliyordu.
Sayfa 700Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.