Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sezgi Türker

Sezgi Türker
@kesin_oyledir
Oysa yaşamın amacı kendi kendini geliştirmek, tekamül etmektir. Dünyaya gelme sebebimiz özümüzün farkında varmaktır. Bugünlerde insanlar kendilerinden korkar oldu. Görevlerin en ulvisini, kendilerine karşı olanı unuttular. Hayırseverler hayırsever olmasına, açları doyurup yoksulları giydiriyorlar. Gelgelelim kendileri çırılçıplak, ruhları açlıktan kıvranıyor. Cesaret denilen şey insanlığı çoktan terk etmiş. Belki de hiç cesur olmadık. Ahlakın temelindeki toplum korkusu, dinin sırrı ise Tanrı korkusu: İşte bizi yöneten iki şey.
Reklam
Ruhun yegane şifası duyulardır; duyuların yegane şifası da ruh.
Sınavlar bayım, baştan aşağı şarlatanlıktır. Bir adam soyluysa, zaten yeteri kadar şey bilir; değilse, bildiği de ona yaramaz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sahip olunan her türlü fiziksel ve zihinsel ayrıcalığın felakete sürükleyen bir yanı vardır; devrik kralların sendeleyen adımlarında izini sürebileceğimiz türden bir felaket. Diğerlerinden farklı olmamak daha iyidir. Çirkinler ve aptallar bu dünyada her şeyin en güzeline sahiptirler. Kafaları son derece rahat, ağızları birer karış açık öylece oturup oyunu izleyebilirler. Zafer nedir bilmezler belki ama en azından, yenilgiyi de tatmazlar. Hiç istifinlerini bozmadan kayıtsız, gürültüsüz patırtısız yaşayıp giderler; tıpkı hepimizin yaşaması gerektiği gibi. Ne başkalarını felakete sürüklerler, ne de yaban ellerde heder olurlar.
“Doğal olmak denilen şey de pozdan ibarettir; hem de pozların en sinir bozucusudur,” dedi Lord Henry gülerek.
Reklam
Bu hep böyledir, sevgi kendi derinliğini bilmez ayrılık vakti gelip çatana kadar.
Taçlarını daha kolay korumak için Arap'a karşı Dürzî'yi kucakladılar, Sünni'ye karşı Şii'yi kışkırttılar, Kürt'ü Bedevi'yi boğazlamaya zorladılar, Müslüman ile Hristiyanı karşı karşıya getirdiler. Daha ne kadar süre kardeş kardeşi anasının göğsünde öldürecek? Komşu ne zamana kadar komşuyu sevgilinin mezarıyla tehdit edecek? Allah'ın huzurunda haç ve hilal ne kadar birbirlerinden ayrı kalacaklar?
Sayfa 145Kitabı okudu
Mısır'ın köleliğinden Babil'e sürgüne; İran'ın zulmünden Yunan'a uşaklığa; Roma'nın zorbalığından Moğol'un baskısına ve Avrupa'nın açgözlülüğüne. Şimdi nereye gideceğiz? ... Ölüm bizi ne zaman alacak da, yoklukta dinlenebileceğiz?
Sayfa 144
Hakikatin ne olduğunu bulabilmek adına dedim ki: “Ama bir kadına kocasının felaketi pahasına mutluluğu bulmasına izin verilebilir mi?” Ve en içteki bilincim karşılık verdi: “Bir erkek mutlu olmak için karısının duygularını tutsak edebilir mi?”
Sayfa 63
Şarkı söyleyeceğim, öykümü anlatacağım ama insanlar kulaklarını kapatıp duymayacaklar, çünkü kendi ruhlarının isyan etmesinden ve toplumlarının sallanıp başlarına yıkılmasından korkuyorlar.
Sayfa 61
Reklam
İçinde bulunduğundan farklı bir toplumsal durumu hiç aklına getirmeyen, başlarındakilerle eşitlenebileceğini asla tahayyül etmeyen halk, onların iyiliklerini kabul ediyor ve haklarını hiç tartışma konusu etmiyordu. Bağışlayıcı ve adil olduklarında onları seviyor, sertliklerine de Tanrı eliyle gönderilen kaçınılmaz kötülüklere boyun eğer gibi zorluk çıkarmadan ve onursuzlaşmadan boyun eğiyordu. Usüller ve teamüller tiranlığın sınırlarını zaten belirlemiş ve zorbalığın içinde dahi bir tür hukuk oluşturmuştu.
İnsanları çileden çıkaran hiç de iktidarın kullanımı ya da itaat alışkanlığı değildir; gayrimeşru olarak değerlendirdikleri bir gücün kullanımı ve gasp edilmiş, ayrıca zalim gördükleri bir iktidara itaattir.
"İki güç için çabalıyoruz aslında," diye devam etti Somel. "Asil bir hayat sürmek için mutlaka gerektiğini düşündüğümüz iki yetenek bunlar: birincisi yargısız, kapsamlı bir muhakeme yeteneği, ikincisi ise güçlü bir iradeye sahip olma ve onu kullanabilme yeteneği. Çocukluk ve gençlik yılları boyunca bu alanları, yani bireysel muhakeme ve iradeyi geliştirmek için büyük çaba sarf ediyoruz."
Sayfa 155Kitabı okudu
Zava, "FAKİR tam olarak ne demek peki?" dedi. Ben de doğa kanunlarına göre bir varoluş mücadelesi verilmesi gerektiğini, bu mücadelede de en güçlü hayatta kalırken zayıf olanların yok olup gittiğini açıkladım. Ekonomik mücadelemizde ise en güçlünün zirveye çıkma şansının oldukça fazla olduğunu, genellikle de çıktıklarını söyledim, özellikle bizim ülkemizde bu insanlardan bolca vardı. Ekonomik baskının çok olduğu yerlerde de bundan en kötü etkilenenler alt sınıflar olurdu, en fakir ailelerde de kadınlar, zorunluluktan iş gücü piyasasına katılmak zorunda kalırdı. Dikkatle dinleyip her zamanki gibi not almaya devam ettiler. "O zaman kadınların üçte biri en fakir sınıftan," dedi Moadine düşünceli düşünceli. "Geriye kalan üçte ikisi de, çok güzel açıklamıştınız az önce, nasıldı? - 'Sevilir, onurlandırılır ve çocuklara bakmak üzere yuvalarında oturur.' O zaman bu alt tabaka olan üçte birin çocukları yok, yanlış mıyım?" Onlar kadar kötü hisseden Jeff, bu soruya ciddiyetle cevap verdi; aksine, daha fakir ailelerin daha çok çocuğu oluyordu. Bunun doğanın bir kanunu olduğunu da ekledi: "Üreme, bireyselleşmeyle ters orantılıdır."
Ego, pozisyonunu sağlama alıyor ve şöyle diyordu: "Dış olaylar yüzünden kendimi korumaya alıyorum, saldırılarım diğerinin saldırılarına tepkiden başka bir şey değil." Savunmasını eleştiri ve diğerlerini mahkûm etmek üzerine kuruyordu, böylece sevmesi için hiçbir neden olmadığını kanıtlayabilirdi; elbette kendi çıkarlarına uygun anlar dışında. Ona bir şey verirseniz sizinle arkadaş olurdu, aksi hâlde dışlanırdınız. Yargılar, kınar ve duygularınızla oynardı. Karşısındakinin sevgiye değer olup olmadığına o karar verirdi. Kendisinin koruma kriterlerine uyduğu sürece karşısındakine saygı göstererek onurlandırır, aksi hâlde saygısını esirgeyerek cezalandırırdı. Koşulsuz sevgi, ego için bir tehditti zira bu onu yok olmaya zorlardı. Bu nedenle kendisini ölüme mahkûm edecek olan ikinci kapıya ulaşmamıza engel olmak için bizi boyunduruğu altına alır, diğerlerinden ayırır ve hipnotize ederdi.
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.