Heinrich Böll, Ademoğlu Nerdeydin? adlı kitabında, bizi insanoğlunun karşılaşabileceği en büyük acıyla yüz yüze bırakıyor. Savaşın acımasızlığı altında ezilen, yitip giden genç insanlar, küçücük umut kırıntılarına tutunanlar, onca olumsuzluğun içinde yeşeren küçük sevdalar ve ölüm, hep ölüm. Kitap, ırkçı, ölümsever ve takıntılı Nazi yanlısı askerlerin ve istemeyerek sürüklendiği savaşta, istemese de savaşmak zorunda kalmış gönülsüzlerin hikâyelerini er Feinhalls’ın etrafında birbirinden kopuk bölümler de anlatıyor. Farklı askerlerin hikâyelerinde savaşın sebep olduğu absürt ölümlere ya da sıyırmış, psikopat askerlere tanık oluyoruz. Askerin, göğsündeki nişan sayısıyla yani ne kadar katil olduğuyla ölçüp itaat ettiği bir komutan sizce ne kadar saçmalayabilir? Ne kadar canileşebilir? Sınırsız bir öldürebilme ortamında, ölümü hangi fantezilerle sıra dışı kılabilirim diye mi düşünür? Kitabın sonunda, savaşın ardından eski yaşantısına, en azından eski huzuruna dönme hayalini kuran, hala hayatta kalabilmiş askerlerin bu hayale bile sahip olamayabileceğini görürüz. Savaşta mutlu sonun olmadığını son bir kez daha hatırlarız.