Çehov'u bu güne kadar, şimdi ve belki bundan on yıllar sonra dahi hala okunan bir yazar yapmaya yetecek miktarda ölümsüzlük onun eşsiz öykülerinde gizli. O bu dünyaya ve sonu olan her şeye öyküleriyle başkaldırmış ve işi daha da ileriye götürmüş, gözü kara saldırılarıyla ölüm karşısında, bıraktığı ölümsüz eserlerle eşsiz bir zafer kazanmıştır.
Herkesin bir derdi var konuşurken, yazarken, her eyleminde ve hatta her sessizliğinde bile... Yazarın derdi ise her daim ölmezlik, ölümsüzlük. Ve gök kubbe altında her ne kadar sözlenmemiş söz neredeyse kalmamış ama bununla birlikte az da olsa kelimelerini ölümsüzlüğün bağrına gömmeyi başarmış az sayıda da olsa yazar mevcut neyse ki.
Karanlık bir mezarlıkta, bir gece vakti, içinde yanan tutku ateşiyle, biricik -ve hiç gelmeyecek- aşkını neden beklesin saatlerce bir kahraman? Ölümü ancak en ürkütücü anında ve içinde karanlık tutku ateşleri yandığı sırada soluklarken sözlerinin ve hislerinin ne kadar da gerçeğe yakın olabileceğini fark etmiş olmalı.
Çehov her zaman okunacak, her okuyan ondan belki her farklı okumasında yeni yeni ilhamlar alacak...
İyi okumalar