Oysa din-dışı ideolojilerde de zihni örten, kişiyi ideolojik mağaraya hapseden ve bu mağarada gölgelerle meşgul olmasını sağlayan bir mekanizma var. Hatta "özgür düşünüyoruz" denilerek aslında ideolojik fikirler dışında farklı düşüncelere kapılarını kapatan bir sistemle karşı karşıya kalırız. Farklı düşünmeye çalıştığımızda ise ortada bir mahalle baskısını hissederiz: "Ya o ideolojik topluluğa aykırı hareket edersem" korkusu zihinleri sarar. Bu nedenle ideolojik zihinler sadece "kendi" fikrini taşıyan bireylerle iletişim kurarak özgür düşünme yollarını kapar. Kendi gibiler ile ancak hareket edebilir. Yeni bir din doğar, nesnesi -kendi olan- bir din.
Bilimin verilerinden bir din kitabı çıkmaz elbette; ama dini bir ideolojiye sahip bir insan kadar ideolojik bir birey çıkabilir. Katı kurallara bağlanmış, farklı düşünceleri bilime aykırılık bahanesi ile kabul etmeyen bir ideoloji ile karşı karşıya kalabilmekteyiz. Matematiğin kesinliği kadar keskin bir ideoloji bilim için kabul edilmezdir; ama bilimin ideolojisi altında insanlar sanki değişmeyen kurallar varmışçasına hareket etmekte ve yaşam biçimlerini bu hayalin içinde sürdürebilmektedirler.
Zihin yapılarını geleneklerden/dini unsurlardan alan insanlar aydınlanmacı insanları kendilerine düşman görür. Bu durum onların kendi içinde oluşan "düşmana olan arzudan" kaynaklanmaktadır.