Ben hep çevirmenin bukalemun gibi olması gerektiğine inanmışımdır. Çevirmen de, derisinin rengini yaşadığı çevreye, ortama uyarlayan bukalemun gibi, dünyasına daldığı yazarın kılığına, ruhuna bürünmeli diye düşünmüşümdür. İngişiz şair, denemeci, eleştirmen Samuel Johnson’ın daha on sekizinci yüzyılda dediği gibi: “Çevirmen çevirdiği yazar gibi olmalıdır; yazarı aşmak onun işi değildir...”