Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mehmet Akif

Bir Kur'an Şairi

Dücane Cündioğlu

En Eski Bir Kur'an Şairi Gönderileri

En Eski Bir Kur'an Şairi kitaplarını, en eski Bir Kur'an Şairi sözleri ve alıntılarını, en eski Bir Kur'an Şairi yazarlarını, en eski Bir Kur'an Şairi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tarih unutmaz o bütün olup bitenleri kaydeder.Gecici olan belki yine gecer ama ondan yarina kalacak hep birşeyler vardır.
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek !
Sayfa 77 - KapıKitabı okudu
Reklam
Hiç çağlamadan gizli inen bir yaş gibi aktım.
Sayfa 184 - KapıKitabı okudu
Akif, Kuran tercümesini Mısır'da Sultan Mahmud medresesinde müderris Yozgatlı İhsan Efendi isminde bir zâta bırakmıştı. Ölmeden Mısır'a dönerse kendisine geri verilmesini, ölürse bu tercümenin yakılmasını vasiyet etmişti.
Sayfa 194 - KapıKitabı okudu
"Arap, Acem lisanlarıyla uğraşacak zamanda değiliz; yalniz akvam-i mütemeddinenin dillerini öğrenelim." teklifinde bulunan zevâta fevkalade manidar bir cevap verir. "Sizin bu teklifiniz, tıpkı coğrafya kitaplarından Asya, Afrika kıtalarını artık kaldıralım demeye benziyor. Akuzum, bizim o mütemeddin akvamın arazisinde bir karış toprağımız yok. Bize orada ne çektirirler, ne de biçtirirler. Biz Asya'da ekeceğiz, Asya'da biçecegiz. Laf anlayan beri gelsin."
"Dahası var: Tefsirsiz ve izahsız tercümeyi eline geçirenlerden bazı mızrak kafalı cüretkarlar türeyecek - Kuran' in manasını Arapça bilmediğimiz için anlayamıyorduk amma işte tercümesi meydanda. Bizim de akıl ve idrakimiz, bizim de yeter derecede kiyaset ve siyasete vukufiyetimiz var - diyerek pis pabuçlariyla mindere, minbere çıkacaklar ve oradan vaaz edecekler, hutbeler (nutuklar) iradına yeltenecekler. İslam'daki hakiki mana ve maksadı kavramadan irşad yerine ifsada kalkışacaklar. Öyle küstahların önüne ne ile ve nasıl geçilir " Bütün korkularına rağmen Akif, dostlarının ısrarlarına dayanamamış ve kendisine yapılan teklifi kabul etmişti.
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
Mehmed Akif'in Arap diline olan vukûfiyetinin derecesini görmek için, bizzât okuduğu ve okuttuğu kitapların yanısıra Türkçe'ye tercüme ettiği metinleri de dikkate almak gerekir; çünkü kendisi ömrünün büyük bir bölümünü bu dilden yaptığı tercümelere ayırmış, Türkçe'ye, Arapça'dan çevirdiği birçok kitap ve makale kazandırmıştır. Âkifin Arapça'dan yaptığı tercümelere geçmeden önce, hayatının 1908-1924 yılları arasına tekabül eden kısmına dâir bazı bilgiler vermekte fayda mülâhaza ediyoruz; zira, bir kısmı II. Meşrûtiyet'in ilânından önce yapılmış olması muhtemel bulunmakla beraber tercümelerinin tamamına yakını bu yıllarda yayımlanmış; şâirimiz, ömrünün geriye kalan son 10 yılını sadece bir tek Kitab'ın, Kur'an'ın tercümesine hasretmiştir.
Sayfa 39 - Kapı, 2017
1925'de Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye tercümesi sözkonusu olunca niçin herkesin aklına Akif isminin geldiği suâli, bütün bu anlatılanlar sonrasında sanırız açıklığa kavuşmuş olmalıdır. Hayatı boyunca mesaisinin büyük bir kısmını Arapça'ya; bu dili öğrenmeye, öğretmeye ve tercümeler yapmaya ayıran Mehmed Akif'in müktesebâti, hiç kuşku yok ki ona Kur'an tercümesi meselesinde -eskilerin tâbiriyle- ferdi asrihi- asrının biriciği) mevkiini kazandırmış, o da bu teveccühe layık olmak için elinden geleni yapmıştı. Binaenaleyh hocası Arap Hafız'ın sözünde bir mübalağa kokusu duymaya kimsenin hakkı bulunmamak icab eder: "Mehmed Akif, asırların nadir yetiştirdiği faziletli bir şairdir. İsteseydi Kur'an'ı nazmen terceme edebilirdi." 1908-1925 yılları arasında yayımlanan Sırât-t Müstakim- Sebilürreşad ciltleri tarandığında, dergi sayfalarının Mehmed Akif'in yaptığı çevirilerle dolu olduğu görülecektir. Bazen kendi adıyla, bazen müstear isimlerle, bazen de hiç isim zikretmeden yayımladığı bu çevirilerin miktarı gerçekten de şaşkınlık verecek derecede yüksektir.
Sayfa 48 - Kapı, 2017
Âkif mektepten öğrendikleriyle yetinmeyecek, bir yandan Rüşdiye'deki derslerine çalışırken, diğer yandan Fatih Camii'nde ikindi namazının sonrasında Es'ad Dede'nin derslerine katılarak Farsça'nın önemli klasiklerini kendisinden dinleyecektir: "Mektepte okunan Fârisi ile iktifa etmezdim, Fatih Camii'nde ikindiden sonra Hafiz Divanı gibi, Gülistan gibi, Mesnevi gibi muhalledati okutan Es'ad Dede'ye devam ederdim. Rüşdiye tahsilimde esasen en çok lisan derslerine temayulüm vardı. Dört lisanda da (Türkçe, Arapça, Acemce, Fransızca) birinci idim." 1885'de Rüşdiye'yi, 1888'de ise Mekteb-i Mülkiye'nin İdadi kısmını bitirir. İşte tam da bu yıllarda anlamadan ezberlemiş olduğu Gülistan'daki hikemiyâtın kıymetini farketmeye başlar: "İdadi tahsilini bitirdikten sonra Gülistan'dan ezberimde kalan bazı hikâyeleri, beyitleri hatırlamaya, hatırladıkça o zamana kadar yabancısı bulunduğum bir neşveyi duymaya başladım. Üç-beş sene daha geçince eserin büyüklüğünü hakkıyla takdir eder oldum."
Sayfa 74 - Kapı, 2017
34 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.