Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Böcek Gönderileri

Böcek kitaplarını, Böcek sözleri ve alıntılarını, Böcek yazarlarını, Böcek yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
199 syf.
9/10 puan verdi
·
23 saatte okudu
Erhan Bener, edebiyatımızda yalnızlık, huzursuzluk, bunalım konularını, kötücül ruh hâllerini pek ustaca işleyen yazarlardan biri. Okuyabildiğim diğer romanlarında olduğu gibi Böcek'te de bu tavrı, gerçeğin bu yönlerine bakışı görmek mümkün. Diyebilirim ki Böcek, modern bir bulantının, tiksintinin anlatımı. Bener, romanlarını atmosfer üzerine kuruyor. Bir üslupçu, dili inci gibi işleyen bir yazar olduğunu söyleyemem onun. Romanlarının asıl başarısı; genel duyguyu, atmosferi çok vurucu bir şekilde yansıtmasında, onun somut taraflarını çok başarılı bir şekilde önümüze koymasında. İnsan Bener'in romanlarını, ve tabii ki Böcek'i, okurken duyguların neredeyse somut birer varlık olarak karşısında olduğunu görüyor, hissediyor. Böcek, çok sert bir roman, oldukça da rahatsız edici. Bener, insan ruhunu kurcalıyor, kurcalıyor, onun hasır altı edilen, görmezden gelinen, sevimli yahut mantıki tablolar çizebilmek adına yokmuş gibi davranılan taraflarına bakıyor. Bener'in insanları idealleştirilmiş, ayakları yere basmayan "pembe" insanlar değil. O bizim, biz insanların suni aydınlığımızı değil, sahici karanlığımızı anlatıyor.
Böcek
BöcekErhan Bener · Remzi Kitabevi · 2000119 okunma
Salt kendini kendisinden, her an düştüğünü gördüğü o çukurdan kurtarma çabasındaydı. Başkaları gibi olmayacaktı. Kendisine karşı bile acımasız davranmasını bilecekti. Ne boş bir çaba...
Reklam
Her şey, öyle sanıldığı gibi birden olmamış olsa gerek. Her şeyin bir başlangıcı vardır. Ölümün de bir başlangıcı vardır. Apansız ölümlerin bile. Bağ çubukları öyle birdenbire çürümezler. Ağaçların yaprakları birdenbire sararmazlar. Bir eski, toprak köy evinin tavanı, birdenbire çökmez. Mangalın ateşi birdenbire tutuşturmaz bir köy evini.
Bu kentte herkes üşüyor. Üşüdükçe birbirlerine sokulacakları yerde birbirlerinden uzaklaşıyorlar, birbirlerini boğazlamaya çalışıyorlar.
İnsanın yaşadığına inanması ve ona bir değer vermesi için, ölümünden sonra arkasından birilerinin ağlayacağına inanması gerektiğini düşünüyor.
Ölümün ne demek olduğunu ancak o zaman anlıyordu insan. Öyle, yiğitlik taslamak kolaydı. Herkes görmeliydi kokuşmuş bir cesedin ne olduğunu. Ölenleri toprağa gömecekleri yerde, bırakmalıydılar ortada, sokaklarda, caddelerde, alanlarda, o hâle gelinceye kadar. Belki o zaman akılları başlarına gelirdi insanların. Aşkmış, kinmiş, tutkuymuş, kıskançlıkmış... Hele bir gözünün önüne getirsin insan, o ölesiye, o öldüresiye sevdiği, tapındığı kişinin kokuşmuş cesedini, bakalım kalıyor mu o aşk, o tutku, o kıskançlık? Ellerine makineli tabancaları alıp kabadayılık taslayanlar, öldükten sonra anılarına heykeller dikileceğini sananlar, görsünler ne hâle geleceklerini, bakalım hangisinde kalacak o yiğitlik?
Reklam
Ne var ki Recai Bey, Neron gibi, bir tepeye çıkıp seyretmeyi düşünmüyordu çıkaracağı o dev büyüklüğündeki yangını. Kendisi de içinde olacaktı. Aynı pisliğin, kokuşmuşluğun kendi içinde de olduğunu biliyordu. İçinde ve dışında. Kafasında. Giysilerinde. İç çamaşırlarında. Düşlerinde. Özellikle düşlerinde.
199 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"İçini çekti. Elini yüreğinin üstüne bastırdı. Orada sürekli kanayan bir yara vardı. Bu yarayı doktor göremezdi. Onun acısını kendisinden başka kimse bilemezdi. Onu öldüren, daha doğrusu yavaş yavaş ölüme götüren bir yaraydı bu. O yarayı açan kurşunu sıkan el yoktu artık, ama yara durmadan kanıyordu. Korkuyordu Recai Bey. Ölmekten değildi korkusu. İnsan bir kez ölürdü. Zamanı gelince, ki bu zaman birdenbire de gelebilirdi, ölememekten korkuyordu."
Böcek
BöcekErhan Bener · Remzi Kitabevi · 2000119 okunma
Gözlerinin önünde her şey kıpkırmızı. Yeni doğan güneşin kırmızılığı değil. Fışkıran bir kanın kırmızılığı gibi değil. Donuk. Akmayan. Pıhtılaşmış. Ya da sönen bir yangının kırmızılığı. Kapkara dumanlar arasında çırpınan bir kırmızılık. Yaralı bir kırmızılık. Bazen bir kıvılcım sıçrar gibi oluyor o dumanların arasından, sonra her şey o pis karanlığa gömülüyor. Belki de güneş tümüyle yitmiştir. Işıksız bir geceye boğulmuştur yeryüzü. İnsana soluk aldırmayan, ıslak ve ağır bir havayla yoğunlaşmış, kimselerin sokaklarda dolaşmaya cesaret edemediği, bir sigara ateşinin bile görülmediği bir gece. Bir korkunç sessizlik. Daha doğrusu, dönengeçler içinde beyninin odacıklarına yükselen bir vınlama. Bir el, tüm öteki sesleri toplayıp kapatmış avcuna. Bağırmak istiyor ve kendi sesini bile duyamayacağını bilerek delice bir korkuya kapılıyor.
Düşünmeye çalıştı. Başı öyle bir ağrıyor ki, düşündükçe, her şeyi daha çok karıştırıyor birbirine.
Reklam
Ne diye tutmuştu sanki onun ellerinden? Ne diye sesi kısılmış, tarazlanmıştı, "Yalnız değilsiniz, ben varım ya," derken?
164 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.